Ağustos 28, 2010

BLOG SAVAŞLARI

Yine karışmış ortalık. Olaya geç müdahil olsak da yine başrolde Aceto var gibi görünüyor. Tanımam kendisini, TV ile de fazla işim olmadığından 1-2 kez görmüşlüğüm vardır ama medyadan olduğunu bilirim sadece. Benim için blog peygamberi midir derseniz değildir ancak ben blogun ne olduğunu bilmezken kendimi blog yazarken bulduysam sebebi önce Tuner, dolaylı olarak da Aceto'dur.
Sorun bu değil tabi. İş paraya falan sarmış. Aklı selim herkesin, liseli değilse:), Türkiye'de bu işten para kazanılamayacığını bilmesi gerekir. Telifi zaten hiç hesaba katmıyorum. Reklamla falan da olacak iş değil, sebebi de hangi bloga reklam vereceksin. Kendinizi düşünün, yönetici olsanız verir misiniz? Vermezsiniz, çünkü ne kadar güzel yazı da yazsanız, ne kadar iyi bilginiz de olsa, siz birer amatörsünüz. Bu işi her an bırakabilirsiniz ve her an tekrar geri dönebilirsiniz. Sizin için kimse riske girip de binlikleri size saçmaz.
Neyse sadede gelelim. Bu kadar internet delikanlılığı yapacağımıza, adam gibi oturup konuşalım, niyeti ciddi olanlar toplaşsın, bırakalım şu blogger deliliğini, ciddi bir site açalım. Emin olun bu site, günlük (farklı) post kalite ve sayısına bakarsak, ortalama üstü birçok spor sitesinden daha fazla, daha hızlı ve daha güvenilir olacaktır.
Neredeyse her branştan anlayan insan var. Neredeyse her ülkeden de anlayan var. Site açacak kadar html,cgi,css bilen de vardır elbet. Çoğu yazının bir çok spor yazarından iyi olduğunu ve onların göremediği bir çok şeyi gördüğümüzü düşünürsek, bir çok haberin çalındığına da şahit olduysak, elimizde çok ciddi bir potansiyel var demektir. Birkaç dilde bile yayın yapılabilir.
Ama şu an yaşanılan sorun çokluktur. Bir günde kaç blog takip edebilirsiniz? Blogları okumayı keşfedenler de bu sıkıntıdan muzdarip olabilirler. İnanılmaz türedi blog sayısı farkındaysanız. Bunu iyi organize edip, kullanabilirsek, sevmediğimiz bir çok kanalı-siteyi-gazeteyi takip etmek zorunda kalmayız.
Bu da bir fikir. Ne dersiniz?

İstikrar

İstikrar kelimesinin spor camiasında en çok kullanılmaya başlandığı dönem, 4 yılın sonunda kazanılan UEFA Kupası'na denk gelir. Nedir bu istikrar? Başarı için niye şarttır? Galatasaray'da gelen başarı herkesin diline dolamıştır bu kelimeyi. Aynı başkan, aynı hoca, aynı mentalite, aşağı yukarı aynı kadro.
Ancak istikrar kelimesi, spor daha doğrusu futbol camiasına giriş yaparken yanlış anlaşılmıştır. İnsanlar için değildir bu kelime, anlayış, vizyon için geçerli olmalıdır. Yani başarının gelmesi için aynı insanların aynı koltuklarda oturması şart değil, mentalitenin o koltuklardan hiç kalkmamasıdır.
Aziz Yıldırım bu kelimeyi kullanmaya başladığında ve Fener'i Dünya Kulübü yapma vaadleri verirken, Fener yine istikrarsızlıklarla boğuşuyordu hatırlarsanız. Tam ümitlenmiştik ki, rakip eksiltme sistemiyle, belki de Fener'e çok yararı olacak vizyon sahibi kişiler (bkz.Kutlualp), potansiyel başkan adayları olarak görüldüklerinden, istikrarlı bir şekilde yönetimden uzaklaştırılıyorlardı.
Demirören'de de aynı sistem işliyor elbette. Aziz Yıldırım 12 senede 14., Demirören 6 senede 6. teknik direktörüyle çalışıyor. Bu arada takımda gerçekten istikrar sağlayabilecek, bir ekol yaratabilecek Löw, Del Bosque gibi adamlar da harcanıyordu.
Genel anlamda balık hafızasına sahip taraftarlar tarafından aslında istenmeyen bu zihniyet, ara sıra taraftarların ağzına bal çalarak (bkz.Anelka&Quaresma) gemiyi yürütmeye devam ediyorlar.
Elimizde aklı başında olan insanların çok kolay bir şekilde fark edebileceği 2 örnek var görüldüğü üzere. İstikrarı sadece 'Ben bu koltukta oturacağım' zanneden 2 örneğe, 3.de emin adımlarla eşlik edeceğinin sinyallerini veriyor.
Son 3 senede ruhu yok edilmiş, efsane başkana küfür etmiş bile olsa en azından transfer yapmasını bilen muhtemel rakip, takımdan gönderilmiş, tarihinde 2.kez saçma sapan bir takıma elenmiş bir eser var elimizde. Çözüm nedir?
İstikrar elbette. Ben burada kalayım, yardımcım da kalsın, şirket birleşmesi, yeni stad, 1-2 de isim transfer yaparız derken koltuğumda takılayım. Çünkü takımımızın istikrara ihtiyacı var. Yönetimde de bize uymayacakları, uyanlarla değiştirdik mi, değmeyin keyfimize.
Galatasaraylılık Kültürü de, diğerleri gibi koltuğundan kalmak üzere. İstikrar, başkanların başkanlık yaptığı sene anlamında kullanılmaya devam ediliyor. Sportif istikrar nanay.
Çok önemli günler yaşanıyor Galatasaray'da aslında. Ya yeni bir ekolün önü açılacak, ya da yukarıda bahsedilen örnekler Galatasaray'ın kaderi olacak. Ya Rijkaard Türkiye'de herkesin başarabileceği gibi, Barcelona'yı CL Şampiyonu yapan adamlardan biri olarak kalacak, ya da profesyonellik kazanacak ve tecrübelerine önem verilen, ne dediği dinlenen efsaneden öte, yepyeni bir sistemin yaratıcısı olacak. Ya bu utanç verici elenmeler tarihin sayfalarında tekrarlanacakları günü bekleyecek ya da bir dibe vuruş sonrası şahlanmanın mimarı.

Ağustos 27, 2010

Apaçi Her Yerde Apaçi #4

bir de tanga olaymış. resim haberturk.com'dan.

At Artık İmzanı Git Bir An Önce.

Belgrad maçlarından beri 10 kişi oynamamızın altında bir imza yatıyor zannımca. Arda da gitsin, hem biz rahat edelim, hem kendisi, hem sevgilisi, hem menajeri, hem başkanı, hem vb.

Ağustos 26, 2010

Mazi Kalbimde Yara / Federico Giunti

100.Yıl devre arasında Brescia'dan kiralık gelmişti Türkiye'nin ilk İtalyan futbolcusu. Yeri ancak bu sene Guti ile doldurulabiliyor muhtemelen. Geriden ileri pas trafiğini bu kadar iyi düzenleyen son adamdı belki de şimdiye kadar.
Lucescu'nun Beşiktaş'ında 18 ay forma giydi Giunti. O dönem bazı yöneticiler Giunti'nin profesyonelliğine hayran kalır ve futbolu bıraktıktan sonra da takımda kalması için planlar yapmaktadır. Ancak 2003/04 2.yarı ilk maçı Beşiktaş-Samsunspor o sene Beşiktaş için sonun başlangıcı olur. Takımdaki anlamsız gerginlik, bir de üstüne İlhan'ın Japonya'ya gönderilmesi şampiyonluğun hediye edilmesi anlamına gelir.
Giunti'de sezon sonu İstanbul'da 2 sene daha kalma hesapları yaparken, Lucescu'nun gidişiyle planlar değişir ve Giunti de ülkesine döner.
20 numarasıyla Beşiktaş taraftarının unutmadığı yabancılardan oldu Giunti. En azından benim tanıdığım Beşiktaşlılar için.
Beşiktaş'ta ilk ve tek golünü Kocaeli deplasmanında ilk maçında atıyordu ama Türkiye'deki ilk golü o değildi. 3 sene önce Sami Yen'de Galatasaray'a, hayatının tek Şampiyonlar Ligi golünü atmıştı, Milan formasıyla.
Beşiktaş'tan sonra Bologna, Chievo derken şu an Treviso'da oynuyor gözüküyor 39 yaşındaki yıldız.

Gignac'ın Yerine Umut.

Umut Bulut için Toulouse €3m'yu gözden çıkarmış. Gignac'ı Marsilya'ya veren Toulouse yerini Umut ile doldurmak istiyor. Giderse gurur duyarım ama ben yine de Toulouse yöneticilerine bir kez daha düşünmelerini salık veririm.
Şaka bir yana bizim kulüplerimize transfer dersi veriyor yabancılar ama anlayabilene. Pasaport falan da hikaye, görüldüğü üzere. Biz Avrupa'nın önde gelen liglerini bile takip etmezken elin Fransız'ı Süper Lig'i takip ediyor ve Umut Bulut'u biliyor.
Türkiye'ye gelebilecek onlarca iyi futbolcu küçük Avrupa Takımları'nda oynarken, 3 büyükler ancak herkesin bildiği, milli takımlarda oynayan, dünya kupası'na giden oyuncularla temasa geçiyor, çünkü diğerlerinden pek haberleri yok. Menajerleri de çok aktif değilse, belki de kümeye oynayan takımlarda keşfedilecekleri günü bekliyorlar.

Bu arada Umut da giderse, son 13 yılda Trabzonspor'da parlayıp Avrupa'nın önemli lig ya da kulüplerine giden 12.oyuncu olacak.

2008/09 Çağdaş Atan Energie Cottbus Free Transfer
2007/08 Gökdeniz Karadeniz Rubin €8,7m
2007/08 Milan Stepanov Porto €3,5m
2007/08 Ersen Martin Recreativo €1,1m
2006/07 Fatih Tekke Zenit €7,5m
2006/07 Fabiano Eller Atletico Madrid €1,5m
2005/06 Tolga Seyhan Shaktar Donetsk €3,75m
2000/01 Davor Vugrinec Lecce
1998/89 Hami Mandıralı Schalke 04 €3,5m
1997/98 Şota Arveladze Ajax €1,6m
1997/98 Archil Arveladze NAC €500k

Liste bu şekilde, ayrıca Trabzon'a uyum sağlayamıp giden Lange, Campbell, Marcelino gibi yıldızlar ve Almanya'ya ihraç edilen gençler de var onları listeye almadım.

Ağustos 25, 2010

Futbolun Bittiği An #26

Müdür N'aptın? #23

Paranın Gözü Kör Olsun / John Carew

1998 yılında Valerenga'da oynanıp, İnönü'de Beşiktaş'a gol atmıştı. Rosenborg, Valencia ve Roma maceralarından sonra tekrar İnönü'ye geldi, Afro-Norveçli. Transfer bedeli €3,5m idi. Bu rakam Juanfran'ın bonservisinden daha az o dönem.
Havalimanında karşılaştığı manzara ile şaşkına dönen bir başka yabancı oyuncuydu O da. 1 sezonda oynadığı 27 maçta 14 kez rakip fileleri havalandırdı. 5'i penaltıdan ki penaltıları meşhurdu Carew'in.
Fenerbahçe maçında Van Hooijdonk'un ayağına basması çokça konuşuldu. En etkileyici performanslarını Ath. Bilbao ve Ankaragücü maçlarında göstermişti. Tek forvet oynatılmaya çalışılması, verimini düşürmüştü. Ancak taraftarla ilişkisi O'nu sevilen oyunculardan biri haline getiriyordu.
Ardından sezon sonu, takımdaki oyuncuya bol sıfırlı bir teklif gelince, gerçek hayat-CM arası ikilemde kalan yönetim, paraya hayır diyemez, Carew'i Lyon'a gönderir ve yerine Youla, Ailton, Bobo, Tomas Junları getirir. Ne kadar iyi oyuncu olduğu ya da Beşiktaş'a ne kadar yararlı olacağı tartışılsa da gelenler Carew'i aratmıştır. Beşiktaş hala santrafor aramaktadır. Carew gittiği takımlarda da senelik 10-15 arası gol atıyor ancak Lyon'un Real'i CL'den elediği eşleşmelerden birinde topuğuyla attığı gol hala akıllardadır.
Lyon'a €7,6m + bir sonraki transferden %30 pay şeklinde bir anlaşmayla gider ancak Lyon Carew'i Baros ile takas edince oradan gelecek oara buhar olmuştur. Carew son 4 sezondur Premier League'de Aston Villa formasıyla.
Beşiktaş'tan giderken 'Beni Beşiktaş'tan kopardılar' açıklaması yapmıştır. Her sezon Fenerbahçe'ye geliyor şeklinde anılmasının üzerine Carew, NTV'ye verdiği demeçte 'Türkiye'ye gelirsem sadece Beşiktaş'ta oynarım' demiştir.

Bir Transfer Hikayesi Daha / Ahmed Barusso

Galatasaray'ın ön libero sorununu çözmek için getirilen Türk ya da Müslüman isimli yabancı oyunculardan biri daha. Afrika Kupası 3. Gana Milli Takımı'ndan direk İstanbul'a geldi Barusso, Roma'dan kiralanarak.
Son Feldkamp döneminin devre arası transferlerinden. 1 sene önce de adı Beşiktaş'la anılmıştı, kısaca Galatasaray'a bir şekilde gelecekmiş zaten. Yarım sezon Galatasaray macerasında muhtemelen herkes sadece 5-1'lik Leverkusen maçında attığı penaltı ile hatırlıyordur O'nu. Zaten topu topu 3 maça çıktı Galatasaray'da, sadece 1 tanesinde ilk 11'deydi. Feldkamp ve sonrasında Cevat Hoca da kullanmadı Barusso'yu ve sonrasında yine kiralanmak üzere Roma'ya gitti. 5 ayda, 3 maçta 99 dakika oynamış ve bol bol İstanbul havası almış oldu.
Birkaç sene öncesine kadar gelecek vadeden oyuncu gözü ile bakılıyordu ancak bu vaad belki de sadece Serie B için geçerli idi. Galatasaray'dan sonra her sezon başka bir takıma kiralandı. Şu an Serie B'de Torino forması giyiyor. 1-2 sene zarfında bir Türkiye macerasında daha görecekmişiz gibi geliyor nedense.

Ağustos 24, 2010

Özhan Canaydın Parkı / Levent

Galatasaray için Alper Tezcan Vakti.

Galatasaray, ya çok iyi giderken, ya da düşene bir tekme de sen vur dönemlerinde Alper Tezcan çıkar basına mutlaka. Ya madalyasını satar, ya da Galatasaray bana sahip çıkmadı der. Yaklaşık 7-8 yıldır önümüze temcit pilavı misali getirilen olaya 2003 yılından bir de rahmetli Alpaslan Dikmen'in gözünden bakın.

Çok duygusalız çook !

Bir kaç gündür sabrettim... Galatasaray taraftarının nasıl dolduruşa geldiğini ise hayretle izledim.

Konu, Galatasaray’ın sakatlanmış olan futbolcusu Alper Tezcan kardeşimiz.

Internet kullanıcıları haricindeki bir çok galatasaraylı belki de konunun bu kadar hakarete varacak düzeye geldiğini fark etmemişlerdir... Ama maalesef alper konusunda hem imparator’a hem de yönetime çok ağır sözler söylenmiştir Galatasaraylıların forumlarında. ama bu düpedüz haksızlıktır. Çünkü;

Alper’in ayağı 09.12.1999’da İstanbul’daki Bologna maçında kırıldı. Alper doğal olarak Galatasaray Kulübünün masraflarını karşıladığı başarılı bir ameliyat geçirdi. ve çok daha önce iyileşmesi gerekirken mayıs ayında " eh işte " iyileşti.

Onore edilmek için ilk 18’e girememiş olsa bile, UEFA Kupası finali için Kopenhag’a götürüldü. Sezonun son İstanbulspor maçında ise ilk 18’deydi.

İşte ne olduysa o rehabilitasyon döneminde ve o yaz oldu ! Silivrili genç kardeşimiz
Alper’in rehabilitasyon dönemini ve iyileştikten sonraki yaz aylarını nasıl geçirdiğini sıkı bir ultraslan olan Silivri eşrafından bir can dostum anlattı... Evet tahmin ettiğiniz gibi
" alkol, sigara, gece hayatı vs. "

O zamanki Teknik Direktör Lucescu disiplinsizlik ve kötü yaşama elbette tahammül edemedi.

Bu kardeşimiz çeşitli takımlara kiralandı... Kendine hiç bakmadığı için gittiği takımlarda kadroya bile giremedi, geri döndü. O sezon sadece idmanlara çıktı... Sonra bir kiralık dönem daha yaşadı ama kendine iyi bakmadığı için yine sakatlandı vs.

Kısacası Alper Tezcan konusunda Kulübümüze, Fatih Hoca’ya ya da başkan’a " yazıklar olsun " denecek bir şey yoktur. Ama Alper için " yazık etti kendine " denmesi en doğrusudur.

O dönemlerde kulüp çalışanlarının ve hatta Terim’in Alper’i uyardığını da yakından biliyoruz. Kulüp, yönetim, teknik adamlar tamam ama bunlar da bir yere kadar.
Futbolcunun içinde de biraz meslek aşkı olmalı.
Beyoğlu meyhanelerinden sabaha karşı toplanan Alper kardeşimiz için şu anda geçmiş
olsun demekten başka yapacak bir şeyimiz yok.
Kulağımıza gelen sağlam bilgilere göre biri orta yaşlı, biri genç iki futbolcumuz daha aynı yolda ilerlemekte. Bilsinlerki Galatasaray’a hiçbir şey olmaz... Ama kendileri için bir an önce bu aşırılıklardan kaçınmaları çok iyi olur.

Galatasaray taraftarı ikisini de çok seviyor… Ama taraftarlar ihaneti asla affetmezler.
Alpaslan Dikmen
Ultraslan Genel Koordinatörü

Kaynak: Ultraslan
Burada Galatasaray Kulubü halka bir açıklama yapıp artık şu olayın kapanmasını, hatta bu kadar hakaret ve ithamdan sonra parası neyse verip, o UEFA madalyasını alıp müzede saklaması gerekirdi, ama onlarda artık bu olaydan sıkılmış ve yaymış olabilirler tabi.

Ağustos 23, 2010

Anadolu'dan Geldik.

İçeride dışarıda acımadı Anadolu kulüpleri, 3 maçta da galip geldiler. Geçen sene son hafta 2 galibiyet ve 1 beraberlikle şampiyonluğu almışlardı, İstanbul'un elinden. Bir önceki sezon 2 hafta mağlup olmamışlardı 3 büyüklere.
Aradaki maddi fark açıldıkça, sportif farkı kapattı Anadolu kulüpleri son yıllarda. Yönetim zaafiyetleri iyiden iyiye gün yüzüne çıktı. 2. hafta ligde 7 namağlup Anadolu takımı var. Geçen senenin ilk 6 haftayı kayıpsız kapatan Galatasaray, simetrik olarak kayıpsız bu sene, 2de 2. Fenerbahçe sezon başından beri yaptığı 5 maçta 1 kez galip geldi. Beşiktaş'ta Belediye fobisine kapıldı.
Sponsorsuz falan geliyorlar. Bizimkiler sponsor sayısını artırmanın, tesis yapmanın yanı sıra biraz da futbolla ilgilenseler fena olmayacak, yoksa sponsorlar, tesisler pek bir işe yaramayacak. Birkaç seneye ilk 5'i hedefler hale gelmeyelim?

Volkan Şen

'O pozisyonda ayağım kaydı. Yere düştükten sonra refleks olarak elim topa gitti. Ondan sonra hakem düdük çalınca bende bir pişmanlık oldu. Arkadaşlarımı eksik bıracakacağım için. Oyundan atılacağımı zannettim. Hoca kart vermedi. Allah razı olsun. Canımız sağolsun.'

Senin Yerin Ayrı.




Bir Garip Transfer Hikayesi ; Frank Berghuis

1991/92 sezonunun hemen öncesi Galatasaray, Volendam'da 2 senede 23 gol atmış, 1 kez milli olmuş sol kanat olan Frank Berghuis'ı transfer etmek için Henk Van Ginkel'le masaya oturur. Ancak Galatasaray'da, Prekazi fıtık ameliyatı olmuştur, hali hazırda takımdaki 3 yabancının diğer ikisi Rotariu ve Kosecki'dir.
Bir rivayete göre yabancı kontenjanı dolu olduğundan yönetim Berghuis'ı Türk yapmak ister. Berghuis Türkçe çalıştırılıp sınava sokulur ancak Milli Eğitim Bakanlığı'nın sınavından geçemez ve Türk olma şansı kalmaz, halbuki adı bile düşünülmüştür, Faruk ya da Fahri Berker. Kontrat imzalanmasına rağmen transfer yatar.
Diğer rivayet, Mustafa Denizli'nin Berghuis'tan son anda vazgeçmesidir. Bunun devamında Berghuis Volendam'a geri döner ancak ciğerlerindeki problemler sebebiyle futbolu bırakmak zorunda kalır.
Bir başka rivayet Galatasaray transferi gerçekleştirebilmek için Hollanda Federasyonu'na ödemesi gereken KDV'yi ödemez ve yine kontrat imzalanmış olmasına rağmen Berghuis Volendam'a döner ve olay FIFA'ya intikal eder.
Son rivayet Hollanda'dan. Galatasaray, Berghuis ile anlaşır, Feyenoord'un tertip ettiği hazırlık turnuvasında da Berghuis oynar. Ancak Feyenoord Galatasaray'a turnuva için ödeyeceği parayı ödemez. Galatasaray Başkanı Alp Yalman da oradan gelecek parayı Berghuis için kullanacağından transfer yatar ve yine adli olaylar girer işin içine.
Çeşitli rivayetler de olsa, Berghuis Türk pasaportu alamadığından, Galatasaray'ın da bu yüzden Berghuis'a para vermeyip sözleşmeyi fesh ettiği anlaşılıyor. Olay da davalık olmuş gibi duruyor. Sonunda Berghuis 2000 yılına kadar futbol oynuyor. Cambuur'da futbolu bırakıyor.
kaynak:milliyet arşivi'ndan alıntılar var.

Delgado da Arap Yarımadası'nda.

Geçen sene dondurulan kontratın etkisinden kurtulamamış olacak ki, erken emekli oldu Delgado. Weah, Cocu ve Kalou'nun eski takımına gidiyor Abu-Dabi'ye. Ülker tarafından kulübe hediye edilen, daha sonra Ülker'in yaptığı hatayı anlayıp bonservisini Beşiktaş'a sattığı Maccoffee reklam yıldızı. Bonservissiz gideceğinden, Beşiktaş'a aşağı yukarı €15m bir maliyeti olmuştur. Türkiyemizin güzide kulüplerinin zengin ettiği başka bir yabancı futbolcu örneği olarak hatırlanacaktır zira oynadığı 3 senede hatırladığım ekstra bir katkısı yok takıma. Bu arada Galatasaray Yönetimi, Beşiktaş'tan bonservissiz ayrılan bir oyuncuyu elinden kaçırmıştır.
Yerine gelecek 10.yabancının Delgado'dan iyi olması dileğiyle güle güle diyeceğiz ve haftaya başlayacak geleneksel büyüklerden giden futbolcu döktürüyor haberlerine hazırlanacağız.

Benim Derdim Bana Yeter.


Parçalı forma ile gelen mağlubiyet, futbolcuların sorun formada değil, biz bu kadarını yapabiliyoruz şeklinde bir cevabı gibi. Sami Yen'de 5 maçlık galip gelememe ve son 7 resmi maçta 1'i hariç 2 gol yeme serisi, yine son 7 resmi maçta 1 galibiyet, 2 beraberlik, 4 mağlubiyet, averaj -1. Ne çöküşmüş arkadaş düzelemedi bir türlü.
Yeni transferlerden bir tek Ali Turan sahada. Karpaty maçından sonra 4 maçtır yenemediğimiz Eskişehirspor sırada. Oyuncu değişikliği de 1 tane. Revir kalabalık yine.
Rijkaard'ın geçen sene düşmediği duruma bu sene düşmesi de tuz-biber. Seneye kötü başlamak iyi olabilir ama bu kadar da kötü başlanmaz ki. Bir de dikkat edelim, son 2 senedir kendimizi şampiyon ilan ettiğimiz kupanın dışında kalmayalım. Karpaty galibiyeti benim buzlarımı eritir ama Es-Es maçını doktor nezaretinde izlerim.
Bir de aklımızdayken, Transferin bitimine 8 gün kaldığından yönetime haber verelim.

Ağustos 22, 2010

Neden Geldim İstanbul'a? / Tarık Daşgün.

Bu başlığın piridir aslında Tarık. Herkes de aşağı yukarı tüm hikayeyi bilir. 1995'in Mayıs'ında Ali Şen yönetimi tarafından kaçırılarak, Şadan Kalkavan'ın Heybeliada'daki villasında saklanır. İmza dönemi geldiğinde kulübe getirilir imzalar atılır ve Tarık Fenerbahçeli olur.
Bu transfer karşılığında o dönemin parası 123 milyar lira, takribi $4m Gençlerbirliği'ne bonservis olarak ödenir. Gazetelerin yazdığına göre, o parayı repo ve yüksek faizle değerlendiren İlhan Cavcav, kendi adını taşıyan tesislerin temelini atıp, tamamlar. O dönemden hatırladığım en net şey, Gençlerbirliği Teknik Direktörü Metin Türel'in 'Tarık en az 1 sene daha burada kalmalıydı' açıklamasıdır.
İstanbul'a gelmeden önce hiçbir Cuma Namazı'nı kaçırmayan Tarık, her gece alemlere akmaya başlar. Antrenmanlara uykulu hatta akşamdan kalma gelir. Kendi deyimiyle kredisi sınırsız olduğundan kimse de birşey söylemez O'na. Yeteneği ve genç yaşı sebebiyle, yaptıklarına göz yumulur. Çalıştığı 4 hocayla da yıldızı barışmaz. En son Otto Bariç tarafından bileti kesilir.
Fenerbahçe'den her biri en fazla bir sene olmak üzere birçok kulübe gider. 2005'te Yozgatspor'da oynarken doping kontrolünde esrarla yakalanır. 2 yıl men cezası alır. Bu arada Kıbrıs'ta Yenicamispor'a gittiği haberi yayılır. Arada 1 aylığına Çin macerası vardır. Askere gider, dönüşte 3.Lig'de Bingölspor'la anlaşır. Orada da futbolu bırakır. Bir dönem Plaj Futbolu Turnuvalarında Prekazi, Simoviç ve Savaş'la oynar. 2008'de Antalya'da UEFA'nın Teknik Direktörlük Kursu sırasında Galatasaraylı Vedat'la gazeteci döver.
Acun Ilıcalı'nın Devler Ligi'ne de katılır.En son Gençlerbirliği A2 Takımı'nın başına getirilir.İstanbul'a çok erken gelmesinin yanında, aşırı ödünler verilmesi hayatının dönüm noktasıdır. Tüm suçu Fenerbahçe'ye atmak da saçma geliyor, Fener'den sonra da toparlayamamıştır ama Fenerbahçe'nin harcadığı yetenek olarak etiketlenmiştir.
Enteresan anektodlardan biri de, adaya saklandığı dönemde, Milli Takım'a çağrılır. Tarık'ın Milli Takım'a katılacağı Fenerbahçe Yönetimi tarafından açıklanmak zorunda kalır. Haziran 1995'te 2 maçtada görev alır Tarık ancak bir daha Milli Takım'a çağrılmaz.

Sıra Sende.

Young Boys maçları sonrası Aykut'la başlayan, Sivas maçıyla Rijkaard'ı etkisi altına alan eleştiri yağmurunda sıra perşembe'ye kadar Schuster'e geçti. Yurdum medyası eline geçen fırsatı boş geçmez. Her mağlubiyete şampiyonluk kaçmışcasına önem veren, bilgili ve bir o kadar da tecrübeli kalemler, yarın olası bir Galatasaray galibiyeti sonrası tüm gücüyle Schuster'i eleştirecekler. Hemen maçın ertesine Fotomaç'ın 'Hüsran' ve 'Erken Fren' başlıklı haberlerini girmesi ilk sinyaller.
Ben demiştimciler, bir Guti-Quaresma ile Nobre-Nihat'la olmaz diyerek ahkam kesecekler. Maç özetlerine para vermeyip, bilgisayar oyunundan çıkma karelerle yapılan hataları anlatacaklar, eski örneklerle birleştirecekler. Hatta onlara yardımı olacaksa, geçen sene Rijkaard bile ilk 6 maçı kazanmıştı gibi bir örnek verebiliriz.
Tabi perşembe günü Aykut ve Rijkaard sıra bekliyorlar. Onlarda azalan ilgiye karşı birkaç hamle yapmak isteyebilirler, ya da hemen bu hafta sonu toplu intihara girişebilirler. Zaten Fatih Terim aportta bekletiliyor küpürlerde, yedeği de Tugay şimdiden.
Adamlar haklı beyler. Yılmaz Hoca'nın da dediği gibi Guti-Quaresma'yla babam da şampiyon olur sonuçta. Ama o babalar hiç ortaya çıkmazlar ya da biz göremeyiz. Barcelona'yı bende Şampiyonlar Ligi şampiyonu yaparım diyenlerin UEFA'da bir tur geçemediği günleri bir biz biliriz.
Bu arada maçı uzaktan kesik kesik izledim. Nasıl oynadı da yenildi Beşiktaş bilmiyorum. Ama rakip Belediye, başında da Abdullah Avcı olduğu sürece herhangi bir büyüğün yenilmesi sürpriz değildir. 3 büyüklerle yaptığı 20 maçın 6.sını kazandı bugün itibariyle.
Related Posts with Thumbnails