Kasım 22, 2008

Dünya Rakı Haftası


1-7 Aralık haftası Dünya Rakı Haftası.O hafta itibariyle daha renkli, daha ayrıntılı bir post atacağımdır elbet ama önden bilgi vereyim istedim.

Rakı deyince aklıma keyif gelir.Bloga yazınca da maç karşısında rakı içmek beliriyor aklımda.Futbol ile rakıyı bir cümlede kullanınca ise aklıma nedendir bilinmez Efe'nin organik rakısı geliyor.Aslında nedeni aşikar.İzmirim'in rakısının organik olanı yeşil kırmızı olduğu için bana Karşıyakam'ı hatırlatıyor.Bugün 4-1 yenmiş Güngören'i.Yarın İstanbul seyahatini sonlandırıp İzmir'de kaldığım yerden devam etmeyi planlıyorum...

Krize Dair


Büyük kurumlarda çıkan rivayetlerden söz ediyorum. Bilmem kimin başına ne geldiğine dair bir rivayet yayılır; daha da kötüsü günler, haftalar, aylar önce duyduğun bir şeyin doğru olduğunu öğrenirsin. "Yirmi yılını o kuruma vermiş olan Joe Baba işten çıkarılacakmış, ya da hepimizi işten çıkaracaklarmış" gibi, her zaman da doğru çıkar.
CHARLES BUKOWSKI (Sıradan Delilik Öyküleri)


Kasım 21, 2008

Dünyayı Sadece Güzellik Kurtarabilir


Bu yılki Pirelli takvimin teması başlıkta yazıyor.Biz bir kare verdik kalanını da siz bulun.İllegal işler bunlar

Şerefine kardeşim!


Tuner kardeşim İstanbul'a gelmiş, bir nargile içilir dedik. Bu fantastik tasarımı da herkesle paylaşmak gerek. Hepinizin şerefine, tüttür!..

Efsaneyi izlemek


Habertürk kanalında bu akşam 21:00'de 3 İnsan 3 Öykü isimli programda MAF Efsanesi anlatılacak.Metin-Ali-Feyyaz'ı özellikle Pascal'dan başka birşey bilmeyen genç nesile tanıtmak için harika bir fırsat.İzleyelim özleyelim..

Kasım 19, 2008



Gökçek esprisi istemeden oldu

Dün akşam TRT-1'de Fenerbahçe-Ankaraspor maçının tekrarını izlerken farkettim.Gökçek Vederson'un oyuna girmesinin hemen ardından reji şeref tribününde maçı izleyen Melih Gökçek'i gösterdi.Spiker "Gökçek Vederson oyunda.."dedikten sonra "..Melih Gökçek de şeref trübününde.."demek zorunda hissetti kendini (seçilen her planı anlatırlar ya) böylece benim uzun bir süredir Vederson oyuna her girdiğinde ya da topa vurduğunda yaptığım iğrenç espri istem dışı tescillenmiş oldu.Aman ne mutlu bana!

Kasım 18, 2008

Renklerin "Özgür"lüğü

Burada bahsetmiştik bu cinayetten, bu yaşta solan bir candan.Hemen işi yağmaya bağlayan kolaycı basınımıza en güzel cevap tüm renklerin ortak katılımıyla geldi.Buyrun:





Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da


Evet bu sabah gerçekten yağmur var İstanbul'da.İnsan İzmir'de yaşayınca -hele bu kuraklıkta-yılda gördüğü yağmur sayısı bir eli geçmiyor.İzmir'e göre ekstra bir soğuk ve kasvet.1 günde hasta olunur mu?Ben olmaya adayım şu anda.Yapılacak çok iş görülecek çok insan var da görmeden dönmeyeceğim tek adam bu sitede yazıyor.Cant130...
Dün geldim, cuma döneceğim programda bir değişiklik olmazsa.O sürede bloga fazla egliemeyeceğim haber olsun...

Kasım 17, 2008

We are the best; Nottingham Forest!


1865 yılında kurulan ve peşpeşe kazandığı iki Avrupa şampiyonluğu ve tarihi geçmişiyle sadece İngiltere'nin değil, tüm Avrupa'nın en köklü kulüpleri arasında gösterilen Nottingham Forest'in bir ilginç özelliğiyse Premier League devlerinden Arsenal ve Liverpool'un zamanında bu kulüpten aldıkları forma desteği sebebiyle hala kırmızı-beyaz renkleri kullanıyor olmaları!..


Fair-play ölmedi, Nottingham'da yaşıyor!..
İngiltere'de düzenlenen Carling Kupası dünyada eşine az rastlanan bir centilmenlik örneğine sahne oldu ve gerçek bir fair-play örneği yaşandı. Leicesterlı oyuncular, Nottingham Forest kalecisi Paul Smith topu filelere gönderirken, sadece seyrettiler ve alkışladılar.Leicester takımının teknik direktörü Gary Megson, bu jestin 28 Ağustos'ta oynanan ilk maçta, oyuncusu Clive Clarke'ın kalp krizi geçirmesinin ardından oyunun durdurulduğu sırada Nottingham Forest'ın 1-0 önde olması nedeniyle yapıldığını söyledi. Leicester, 1-0 mağlup başladığı karşılaşmayı 3-2 kazanarak, kupada tur atlamayı başardı.

R.I.P. George Best!



“Çok fazla param var ve ben paramı alkole, kuşlara (kadınlara) ve hızlı arabalara harcıyorum, geride kalanı da saçıp savuruyorum”!..

Sabri: ''Üzerime yıkmaya çalıştılar''



Ben normalde sakinim. Geçen haftaki olayları üzerime yıkmaya çalıştılar. Biz Bilal arkadaşımla beraber oynadık. Ragıp arkadaşımız bana ve anneme ağza alınmayacak küfürler etti. Ben de dayanamadım ve cevap verdim. Bana tehditler yağdırdı. Hatta maç sonunda bana vurmaya kalktı. Aydın arkadaşım beni çekti gerek yok dedi. Sonra bana saldırdı yardımcı antrenörleri. Ben sahada agresifim ama kimseye kasıtlı bir şey yapmam. Olayı başlatan ben değil Ragıp'tır. Bunlar olmaması gereken şeyler umarım tekrarlanmaz
Bazı kesimler bu olayda beni suçladı. Maçta Bilal sert hareket yapmıştı, ben de sinirlenmiştim. Ama orada tatlıya bağladık. Biz, Bilal ile diyalog halindeyken, Ragıp bana gelip, aileme, anneme ağıza alınmayacak küfürler etti. Ben de aynı şekilde yanıt verdim. Sonra bana maç içinde sürekli küfür etti ve 'Maçtan sonra görüşeceğiz' diye tehdit etti. Maç bitiminde ben olaylara karışmamak ve ceza almamak için soyunma odasına gidiyordum, kendisi üzerime geldi, vurmaya çalıştı. Ben de ittim. Kayserispor'un yardımcı antrenörü üstüme geldi. Olayı başlatan ve devam ettiren ben değildim
Ben, Galatasaray gibi takımda oynadığım için kazanma hırsıyla agresifliğimi sürdürüyorum. Benim için her şey saha içinde biter, maçtan sonra herkes benim arkadaşımdır, ağabeyimdir. Bu olayda benim suçum olmadığını söyleyebilirim
Ben de kendisini tanıyorum, neler yaptığını biliyorum. Ben de konuşursam o da bana ne yaptığını anlar. Milli takımda üzerime yürüdüğünü hatırlıyorum. Kendi yorumu kendisine kalsın, kendisi büyük bir takımın başında saygı duyuyorum, yorum yapmıyorum


Kaynak: AjansSpor

Öneri



madem o maçlar o hafta golsüz geçti..o maçların orada yer almaması veya oraya "önemli pozisyonlar" linki vermek(ne de güzel olurdu) ya da tıklayınca bişi görmek? ekstra montaj ve mesai mi? hmm o zaman belki de minik bi uyarı (en ucuzu): bu maçta gol olmamıştır.. Cem K. bana çok kızacak başına işler açacağım için:)

Kasım 16, 2008

DoğanTV vs. GSTV & BJKTV


Doğan TV Yayın Grup Başkanı Murat Saygı, RTÜK’ün lisans vermemesi yüzünden D-Smart’tan yayın yapan Beşiktaş TV ile Galatasaray TV’nin karardığını açıkladı...

Galatasaray Tv'yi bilmem ama Beşiktaş'ın o armayı taşıyan bir ürüne sahip çıkmamasının net bir neticesidir bu.. Belki çok yakın zamanda yine açılacaktır (Doğanlarla Denizİmamları barışınca).Ama yine kapanacaktır.Kapanmaya mahkumdur.Ya da birçok şey gibi Beşiktaş olmaktan çıkmış ama kutsal armasını taşıyan göstermeliklerden birisi olmaya devam edecektir.Ne zaman Doğanlar hükümetle papaz olur gene kapanır,ne zaman kankalaşır göstermelik yayınlara devam ederiz.Burada bir tek hakkı yenmemesi gereken Erdem Ulus ki sadece onun kişisel çabalarıyla,koşuşturmasıyla yayın yapmaya çalışan Bjk tv bu sahipsizlik içerisinde zaten ne derece büyütebilirdi kendini? Televiyonculuk,dergicilik,yani medya,yüksek maddiyat kadar profesyonel ekip de gerektiren kendine has bir iş alanıdır.Tek kişiye yıkılmış bir çizgi film kanalı bile bir yerde tıkanır.Bjk camiasındaki bu potansiyeli çok iyi bilen birisi olarak adını her duyduğumda içimi sızlatır bu sahipsizlik.Büyük bir camianın sponsor destekleriyle dahi günde 12 saat sağlam yayın yapacak bir televizyon yaratamaması sadece ve sadece işbilmez beceriksiz bir idarenin ya da sahipsizliğin neticesidir.Adam gibi projelendirilmesi gereken bir durum Bjk tv.. tabi varlığı önemliyse..

Cinayet


Bir de bırakmışız işi gücü futbol yazalım, spor yazalım, gözümüze ilişenleri not düşelim diyoruz.Giden, tükenen canlara yazık bu uğurda be...


"BEKO Basketbol Ligi'nde, Bandırma'da bu akşam oynanan Banvitspor- Pınar Karşıyaka maçına giden bir grup Karşıyakalı taraftarın mola verdiği Balıkesir girişindeki bir dinlenme tesisinde çıkan kavgada, pompalı tüfekle vurulan taraftarlardan 21 yaşındaki Özgür Soylu öldü.
Pınar Karşıyaka'nın Banvitspor ile oynadığı basketbol maçı için Bandırmaya gitmek üzere otobüsle yolan çıkan taraftarlar, bugün saat 15.00 sıralarında Balıkesir girişinde, Balıkesir Polis Meslek Yüksekokulu karşısındaki bir dinlenme tesisinde mola verdi.
Mola sırasında taraftarlarla tesis sahibi arasında tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerine tesis sahibi pompalı tüfekle ateş etti. Açılan ateş sonucu vurulan Pınar Karşıyaka takımının taraftarı, Celal Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu öğrencisi Özgür Soylu olay yerinde yaşamını yitirdi.
"


Kavgalar tartışmalar dünyanın heryerinde yaşanır ama bir mekan sahibi birini öldürecek kadar ne yapmış olabilir bir taraftar grubu.Pompalı tüfek bulundurmak rezaletine hiç değinmiyorum da direk birine sıkmak ne demektir?Silahın olduğu her yerde kanlar akmaya canlar solmaya devam eder.Niye silahsızlanamıyoruz ki???

Komik Değil Mi?



Haber geçen hafta başı "büyük"bir gazetenin com'undan yansıdı bize.. "ilk okunasınacılar" kısmında görmemek mümkün değildi.. Haberi komik olarak algılamak için saf olmak gerekiyor. Niyet belli ama üstü örtülü ve "şagga la şagga" seviyesinde bir yaklaşımla sırıtıyor...Haberin alıntısı olarak da internetspor gösterilmiş..Hani bizim değil onların marifeti diye.. Be adamlar bu neyi değiştirir bir?Internetspor zaten sizlerden derleme haber yapan derleme haber ajansı iki.. Sakın ola taraftara şiddet var zart zurt deyip poke atmayın.. Sizin haberciliğinizden çok daha yaratıcıdır taraftarlar.. Adı geçen başsayfa haberi de bu:

Dev derbide güldüren an
Dünkü dev derbi komik görüntülere de sahne oldu. Deivid ile Ümit Karan'ın ikili mücadelesi sonrası yere düşmeleri ekran başındaki futbolseverleri güldürdü. Neden mi?

Bir korner atışı sırasında Deivid ile Ümit Karan'ın ceza sahası içindeki mücadelesinde Ümit Karan yerde kaldı.Karan'ın arkasından beline sarılan Deivid uzun bir süre ellerini Karan'ın üzerinden çekmeyince, ikili birlikte yere kapaklandı.Ne olduysa bundan sonra oldu zaten. Deivid, Karan'ın üzerinden kalkmayınca ortaya ilginç görüntüler çıktı.Erman Toroğlu derbi sonrası maçı değerlendirirken bu pozisyona takıldı kaldı... Görüntüler ekrana geldiğinde gülmekten kendini alamadı.
(İnternetspor)

17 Korner


Bir takım kaleye attığı şuttan fazla korner atıyor ve bir tanesini bile gole dönüştüremiyorsa bilin ki o takım bir Türk takımıdır.Beşiktaş biraz önce biten Bursaspor maçında tam 17 korner kullandı ve sonuç alamadı.Tek kornerle GS deplasmanından 1-0 galip gelen Göteborg'u hatırlarım ben hala.Ustunden 14 sene geçmiş nerdeyse ama bizim futbolumuzda zerre ilerleme yok...

Canaydın röportajı!



Hastalığa şut atıp auta gönderiyorum bakalım kim galip gelecek göreceğiz


Başkanlığı döneminde yöneticiliği bazı kesimler tarafından eleştirilse de Özhan Canaydın’la ilgili bir konsensüs var: Dürüst, medeni ve centilmen bir adam. Futbol camiasında seviliyor ve sayılıyor. Geçen haftasonu 6 yıllık GS yöneticiliği boyunca onun için çalışmış, ona destek vermiş arkadaşlarına Bursa’da 400 kişilik bir yemek verdi. Onlara hem hizmetleri için teşekkür etti, hem de veda etti. Kadehlerin "Özhan Ağabey" ve Galatasaray için kalktığı bir gece...
Yemeğe katılanlar "Veda diye bir şey kabul etmiyoruz" dediler ama o, son derece stresli ve yoğun geçen başkanlık döneminden sonra artık dinlenmeye, GS’ye uzaktan göz kulak olmaya kararlı. Hem ailesiyle daha fazla vakit geçirip, eskiden olduğu gibi seyahatlere gitmek için hem de sağlığı için. Bu yıl başında pankreas kanseri teşhisi konmuş, ağır bir ameliyat geçirmişti. "Biz ne badireler atlattık, bunu da atlatırız" dese de artık yeni bir hayat düzeni kurması, dinlenmesi gerekiyor. Canaydın’la benim şehrim dediği Bursa’daki fabrikasında buluştuk, Galatasaraylılığını, lise yıllarını, yöneticiliğini ve gelecek planlarını konuştuk.


Babanız Beşiktaşlı... Sizin Galatasaraylılığınız nerede başlıyor?
-Babam Türkiye’nin ilk kayakçılarındandı. 10’uncu yılda Atatürk’ün önünden geçen kayak takımının kaptanıymış. Aynı zamanda da Bursa Sanatkarlar Takımı’nın kalecisi. Bir gün Galatasaray bu takımı İstanbul’a davet ediyor. Lisede kalıyorlar. Bizimkiler Bursa’nın iyi ailelerinden biri ama ahşap, sobalı Osmanlı evlerinde büyümüşler. İlk defa radyatör görmüş babam bizim lisede. Kapağını açıp bakmış, içinde su ısınıyor. Tuvaletlerdeki fayanslar, lavabolar... Of bu ne medeniyet! O akşam yatarken yanındaki amcama diyor ki "Eğer bir gün bir oğlum olursa, bu okula vereceğim." Kendisi Beşiktaşlı olmasına rağmen kültür yapısından dolayı Galatasaray’a çok özeniyor.


Verdiği sözü ne zaman tutabilmiş?
-1954’te ama benim Galatasaraylılığımın ilginç bir evveliyatı var. Ben 5 yaşındayken Lütfü dayım geldi ve yakama GS rozetini taktı, beni GS’li yaptı. İlkokulda Bursalı 40 ailenin çocuğunu verebildiği özel bir okula gidiyorum: Yeni Okul. Okulun forması siyah önlük, beyaz yaka fakat göğsündeki Y-O arması sarı-kırmızı. Merasim üniformamız da kırmızı ceket, sarı kısa pantolon. Sonradan öğreniyorum ki bu okulu GS’nin ikinci kurucusu Asım Sonumut yaptırmış. Kaderim ilk orada kesişiyor GS’yle. Bu okulu bitirdikten sonra 1600 kişinin başvurduğu özel bir sınava girerek GS Lisesi’ni ikinci olarak kazandım. Babam o sırada İzmir Fuarı’ndaydı, telefonla kazandığım haberini verdim, dünyalar onun oldu. Sonra 1981’de oğlum Murat GS’ye girdi. Sanıyorum ölümünden önce babamı yüzde 51 GS’li yaptık, yüzde 49’u yine Beşiktaşlı kalmış olabilir.


KRALİYET AİLESİ GS FENOMENİNİ ÇÖZMEK İÇİN KOMİSYON KURDU
Lisede nasıl biriydiniz, o meşhur GS haylazlığı var mıydı?

-GS’de üç tür okursun: Daimiler hafta sonunda da okulda kalır. Leyliler hafta içi yatılı kalır. Nihariler gündüzlüdür. Ben daimiydim. İstanbul’da anne tarafımdan akrabalarım olmasına rağmen ben okulda kalırdım. Çünkü böylelikle çok iyi kaynaşırsın, çok iyi Galatasaraylı olursun. GS ailesinin temellerinde daimilik vardır. Herkes ailesiyle pazar kahvaltısı ederken sen arkadaşlarınla Beyoğlu’nda sandviç yersin ya da Levent Büfe’ye gidip günlüklerden iki kayısı yumurta... Yanımıza da kocaman Grundig marka teybimizi alır müzik dinlerdik. Balık Pazarı’nın bitimindeki Üç Yıldız Şekercisi’ne gidersin, reçelleri tadarsın. Akşamları Çiçek Pasajı’ndaki Cavit’in yerine gidersin. Beyoğlu senin dünyan olur. Baştan başa, sağlı sollu bütün dükkanları, restoranları ve sokakları sırasıyla sayardım İstiklal’deki biliyor musun?


Bu arada dersler?
-Üstün akademik başarı göstermedim ama hep sınıf mümessili olmaya, yaptığım sporlarda kaptan olmaya gayret etmiş, ikisini de başarmış bir öğrenciydim. Hırslıyımdır. Lider olmayı hep sevmişimdir. Bu ayrı bir kompleks ya da superiorite...

Lisedeyken GS’li ağabeylerinizden aldığınız ilk ders?
-Daha yeniyim. Faik Üstün İdman Salonu’nda voleybol idmanı var, kenardan izliyorum. Birini gördüm, "Ağabey tanıtır mısın bana oynayanları?" dedim. "Bak" dedi, "bu takımın şurada gördüğün ilk altısı, Türk Milli Takımı’nın ilk altısıdır." Spora çok önem veren bir aileden geldiğim için bundan çok etkilendim. Bir lise milli takıma oyuncu veriyor. Müthiş bir şey! Lisenin spor alanında ne manaya geldiğini o gün anlamıştım.


Masonik bir haliniz var mı siz GS liselilerin?
-İngiliz Kraliyet Ailesi çok cimri bir ailedir. Ama nedir bu GS fenomeni araştırın diye komisyon kurmuş, para dökmüşler. Biz masonik değiliz, manastır okulu da değiliz ama liseli olmak bir ayrıcalıktır, herkes olamaz, herkes giremez. Girdikten sonra da orayı hazmetmek çok kolay değildir. Bizim beraberliğimiz okulun baskısıyla filan olan bir şey değildir. Kendiliğinden gelir. 1963’ten beri vergi mükellefiyim, bugüne kadar her işimi GS’lilerle yaptım. Yanımda çalışan üst seviye kimselerin 15’i GS’lidir. Genel Müdürüm liseden sınıf arkadaşımdır.


GS’Lİ DE HANÇERLER AMA ONUNKİ LASTİK HANÇERDİR
GS sevginiz memleket sevgisine mi, aile sevgisine mi, aşka mı benziyor?
-Bunu sana en iyi şöyle anlatabilirim: 1963’te evlendiğimde eşim 19 yaşındaydı ve Bursa’nın en güzel kızıydı. Benim hem işim var, hem GS ile uğraşıyorum. Yemeğe çıkıyoruz GS’liler var, tatile çıkıyoruz GS’liler var. En sonunda bana dedi ki "Bak Özhan ben bir şeye karar verdim. Senin için GS benden önce geliyor, ben bunu kabullendim, kabullenene kadar çok zorlandım ama şimdi rahatım." Benim GS aşkımı buradan çöz işte. Bugün yeniden doğsam, sil baştan başlasam, hayattan tek bir şey isterim: GS’de okuyayım ama bu sefer her sınıfı ikişer kere... Yani toplam 24 yılım mektepte geçsin, o yıllar hiç bitmesin.


Körü körüne bir haliniz var...
-Biri bana liseyle ilgili kötü bir şey söylesin, kabullenemem, sabahlara kadar münakaşa ederim. Biz liseliler aramızda kavga ederiz ama dışarıda birbirimize kalkan oluruz. GS’nin içinde de insanı birbirine düşüren hadiseler olur ama hep şunu söylerim: GS’li de hançerler ama onun hançeri lastiktir. Acıtır, öldürmez.


GALATASARAY’I SOKAĞA BIRAKMAM
Geçen hafta verdiğiniz veda yemeğinde "GS’yi sokağa bırakmayın" demişsiniz. Bu ne demek?
-Sokak nedir? Genel kurulun seçtiği başkana hakaret eden, gidip kulübünün camını çerçevesini kıran, tribünün sandalyelerini parçalayıp polisin üstüne atan, takımına 6 maç ceza verdiren, küfür edip GS’nin nakden ödediği cezaları hiç önemsemeyen kişiler gerçek GS’li değildir, sokaktır. Ben eski GS yöneticileri gibi düşünen bir GS’liyim. Saygılı, fair play’e önem veren, klas, centilmen... Hep efendilik çapında yarıştım ve sokak dediğim kesime direndim. Bugün 12 bin 500 seyirciye oynuyoruz. Yazıktır! Biletlere 3 lira zam yap kimse gelmez. Ağırıma gidiyor. Yöneticilik zamanımda 22 bin 500 tane Metin Oktay forması hazırlattım. Tanesi 40 liraydı, bedava dağıttım. Herkes giysin, statta tek yürek olalım diye. N’oldu? Formayı verin dediğimiz kişiler gitti dışarıda sattı onları. Kimse giymedi, hala da yüzde ellisi giyiyor. Ben böyle seyirciye karşıyım.


HATIRALARIMIN DEĞİL HINCAL’IN KİTABINI YAPACAĞIM
GS’yi yönetmek için tedrici olarak tekstildeki işlerinizi çocuklarınıza devrettiniz ki tek işiniz GS olsun. Hayatınıza baktığınızda siz mi GS’yi yönettiniz, GS mi sizi?
-Başkanlık dönemim haricinde GS yönetti beni. Bu çok normal bir şey değil farkındayım ama bir yandan da GS’li arkadaşlarımla oldum, onlarla keyif yaptım. Hayatımı adadım ama hiç pişman değilim.


Sizi en çok üzen şey?
-Açılan pankartlara çok aldırmamışımdır ama "Canaydın Dışımızdan Biri" yazılı pankart beni incitmiştir. Bir de tabii insani olaylar var. En sevdiğim futbolcu Hasan Şaş’ın sakatlığı, yıllar önce Okan Buruk’un maç sırasında bacağının kırılması. İçim gitmişti, o anı unutamam.


Yönetcilik döneminizle ilgili "Şurada hata yaptım" dediğiniz bir olay?
-Galatasaray’da full time çalışmamak lazımmış çünkü her dakika işin içindesiniz. Önceki başkanların hepsi kendi işyerinde çalışır, imza gerektiğinde kurye dolaşırdı. Ben orada oturunca her şey önüme geliyordu. Kapım hep açıktı. Personel rahatlamıştı, işler hızlanmıştı ama biraz yorucu oluyordu. Beni yıprattı.


GS’de yöneticilik sizden neler götürdü?
- GS’nin başkanı olmak o kadar önemli bir iştir ki... Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan sonra kulüp başkanları gelir, onların arasındaki sıralama da başkanların karakterine göre değişir. Böyle onurlu ama bir o kadar da zor bir görev bu. Sıhhatimde ciddi bozulmalar oldu elbette. Ama uzun mesafe koşmayı severim ben, uzun süren savaşlardan keyif alırım. Emeklilik dönemim için şimdi yeni bir savaşım var.


Nedir şu andaki sağlık durumunuz?
-Pankreas belası geldi başıma. Whipple (pankreasa ulaşmak için diğer iç organların önce dışarı çıkarılıp ameliyat sonunda yeniden yerleştirilmesi) denilen çok ciddi bir ameliyat geçirdim. Biliyorduk ki bir sene sonunda vücudun çeşitli yerlerine ufak tefek atlamalar yapabilir. Nitekim karaciğerde çok küçük bir hücre çıktı. Biz yumruklayıp savaşıyoruz. Gerekirse şut atıp auta gönderiyoruz. Tedavimi oluyorum, başka yere sıçrarsa onunla da savaşırım. Bakalım kim galip çıkacak göreceğiz!


Sizin ailenizde kanser var mı?
-Hiç yok. Ne anne tarafında, ne baba tarafında üç göbek böyle bir şey yok. Pankreasın özelliği aşırı stres, kötü beslenme ve yoğun yaşam tarzından etkilenmesi. Deniz kenarında evlerim, teknem var, bir kere ayağımı denize sokamamışım, düşünebiliyor musun? Evimi seven bir insanım ama 6 senede sadece 10 gece evimde yemek yiyebilmişim. Çarpın 365’i 6’ıyla durumun vahametini görürsünüz. Bu hesabı da eşim yapmış.


Zaten eşiniz Asuman Hanım’ın başkanlığı bırakmanız için sizi ikna ettiği söyleniyor?
-Bizim çok huzurlu bir hayatımız vardı. Monaco’da evimiz var, eskiden senenin 4-5 ayını orada, geri kalanını Bursa’nın sayfiye yerinde veya Altınoluk’ta geçirirdik. Bütün bu alışkanlıklarımız bir anda bloke olmuştu. Elbette bırakmamı istedi çünkü o baştan benim bu işi 4 sene yapmama razı olmuştu. Benimki 6 yıl oldu, hatta son seçime girsem onu da yüzde yüz kazanacaktım, 8 seneye varacaktı. O, bir an evvel eski hayatımıza dönelim, daha çok birlikte olalım istedi. Hak veriyorum ona. Ve bana tahammül ettiği için teşekkür ediyorum.


Bıraktığınızdan beri hayat şekliniz nasıl değişti?
-Çok önemli bir görev yaptım 6 yıl boyunca. Bu tabii her şeyinizi sınırlıyor. Hiç beni bir gün gayriciddi gördün mü? Halbuki ben dağıtmaya bayılırım ama gülüşüne bile dikkat etmen lazım başkanken. Takımın gol attığında aşırı sevinemezsin. Efendice alkışlarsın, o kadar. Başkanken günde 90 telefonla konuşuyordum, şimdi 40 telefonla konuşuyorum. Yine GS’yle ilgili telefonlar... Tedavi seanslarım bitsin Monaco’ya gideceğim. Havası çok temiz diye Altınoluk’a gidip geliyoruz. Arada sırada elbette fabrikaya geliyorum. Yönetim kurulu başkanıyım, tekstil sektöründeki tecrübelerimden faydalanırlar. Dara düştükleri zaman çağırırlar, ben o zaman patronluğumu gösteririm. Onun dışında daha intizamlı yemek yiyorum. Başkanlık döneminde olduğu gibi her yemekte birilerine bir şeyler anlatma mecrubiyetinde değilim. O çok yorucu bir şeydi, hele bir de benim gibi iddiacı bir adamsanız.


Hatırat yazmayı düşünüyor musunuz?
-Hatıratımı yazmayacağım ama bir kitap hazırlatıyorum: Galatasaraylı Hıncal. Yüz bin tane bastıracağım, bir liraya satacağım. Onun yaptığı tenakuzları göstereceğim. 30 senelik yazdıklarını arşivledim, onda bu arşiv yoktur. Bu kitapla herkes onun nasıl bir GS’li olduğunu görecek. Editörler filan her şey hazır, kitap yakında çıkacak.


ELİMDEKİ BELGELERLE KENDİMİ KURTARMAYA ÇALIŞMADIM
Hiçbir zaman elimdeki belgelerle kendimi kurtarmaya çalışmadım, GS’yi kendimden önde tuttum. Kötü yöneticisin, kendi firman gibi niye yönetmedin diyorlar. Yönetemezsin çünkü dernekler yasası var. Ben çok tüzükçüyüm, tüzüğün dışına çıkıp anormal hareketler yapmam. Ayrıca ben GS tarihinin en kötü döneminde başkanlığı aldım. Kapıda hacizler vardı, personele dört aydır maaş ödenmemiş, futbolculara 1 lira verilmemiş, UEFA yabancı futbolcu transferinizi durdurmuş, çek karnesi yasağımız var. Bir sürü borç üstünüze geliyor. Hepsine şahsi kefalet ve ipoteklerimle mani oldum. Ayakta tuttum. İyi yöneteceğim diye GS’nin hakkını kimseye yedirmedim, hiçbir asalak gelip GS’den geçinemedi. Bütün paslanmış çarkları yeniledim, harekete geçirdim. Bunlar görünmez, kötü yönetici derler işte. Hatalar da yapmışımdır, bunları kabul ediyorum ama sevaplarım daha fazla.


BAKANDAN ÖVGÜ
Bir gün Başbakanlık müsteşarlığındayız, Başbakan ve bakanlar da var. Müsteşar benim için dedi ki "Dosyasında tek sinek lekesi bile olmayan bir spor adamısınız, iftihar ediyorum sizinle." Oradan Maliye Bakanı atıldı, "Bırakın sportif tarafını. 40 senelik sanayici bugüne kadar devletle hiç problemi olmamış, kendisi için tek bir şey talep etmemiş."


Adnan Polat’tan sonra Ali Dürüst
á Başkanlık dönemimin bana verdiği zararlardan biri...50 senelik iki çok yakın arkadaşımla dargınız. Onlardan biri olan İlker Demli’yle aile gibiydik, birbirimizin kardeşiydik. Şimdi görevim bitti, inşallah düzelir, yine eski günlere döneriz.
á Avrupa taraftar kartını tutturamadık çok üzüldüm. 5 bin üyenin üstüne çıkamadık, ben en az 200 bin üye bekliyordum. Stat kredisini çözemedik, çok uzadı. Fatih Hoca-Lucescu olayı var. Orada bir ihtilaf vardı. Lucescu için çağ dışı futbol oynatıyor deniyordu. 9 futbolcumuz kiralıktı. Fatih Hoca bu futbolcuların yerine muhakkak 9 oyuncu transfer etmek zorundaydı. Ribery olayı beni çok üzmüştür. Sportif başarısızlıklardan söz ediyorlar. 3 kez şampiyon olmuşuz, Türkiye Kupası kazanmışız, ona rağmen de bunu söylüyorlarsa diyecek sözüm yok.
á Askerle, devletle, diğer kulüp başkanlarıyla aramı hep iyi tuttum. Sizleri ve camiayı çok iyi temsil ettiğimi düşünüyorum. Sayın başkan Adnan Polat’tan sonrası için Ali Dürüst... Onun başkanlığı için elimden geleni yaparım.


Kaynak: Hürriyet Gazetesi

Happy Birthday Puma



Puma 60 yaşında ve dünya çapında "I'm 60" konseptine başladı.%30 indirimle.Bize gelir mi?Hiç sanmıyorum.

Konu Puma'ya gelmişken Adidas ve Puma'nın ilginç hikayesinden de bahsedelim...

Almanya’nın Herzogenaurach kasabasında 1924’te kurulan Dassler Kardeşler Spor Ayakkabıları Fabrikası 1948 yılında dağıtılıyor ve işçilerin 40’ı Adolf (Adi), 13’ü ise Rudolf (Rudi) Dassler’de kalıyor. ABD’li atlet Jesse Owens’i 1936 Berlin Olimpiyatları’nda dört altına götüren ayakkabıları yapıp efsane olan iki kardeş o tarihten sonra hiç konuşmuyor. Adi, Adidas’ı, Rudi de Puma’yı kuruyor. Rivayete göre ayrılık nedeni şu: Naziler askerlere postal yapmak için fabrikayı devraldıktan sonra savaşın sonlarına doğru Adi Dassler, işgalci ABD birlikleriyle dostluk kuruyor. Bu sırada Rudi, asker olduğu için ABD tarafından esir alınıp kampa düşüyor. Savaş sonrasında iki kardeş bir süre daha birlikte çalışıyor, ancak Rudi, müttefikler nezdindeki nüfuzunu kullanıp kendisini esir kampından kurtarmadığı için kızgın olduğu Adi’den ayrılıyor. İki kardeş, Dassler adını ürünlerinde kullanmamak üzere anlaşıyor ve yollarına ayrı ayrı devam ediyorlar.Birbirlerine küs ölen kardeşler düşmanlığı o kadar yoğun yaşıyorlar ki bu düşmanlık tüm kasabaya yayılıyor.Kasabanın ortasından geçen nehir adeta kasabayı sınır olarak ikiye bölüyor.İki tarafın fırınları, kasapları, barları hatta okulları bile ayrı... Kasaba mezarlığında birbirlerinden olabilecek en uzak noktaya gömülüyorlar. Şimdi ise kasabada iki kardeşin hikayesini anlatan bir müze var.
Related Posts with Thumbnails