Vitor Baia ve Ruud Hesp'in Barcelona forması, Barcelona'nın Kappa giydiği yıllar. Kappa'dan Barcelona kalecilerine bireysel forma. O zamanlar hiç dikkat etmemişiz, yıllar sonra öğrendik. Barcelona gibi Juventus da Kappa giyerdi ama Peruzzi'ye böyle bir güzellik yapılmamış gözüküyor.
Çoğunluğun Adidas, PSG, Arsenal ve Dortmund'un Nike, Inter, Manchester United, Lazio, Parma ve Chelsea'nin Umbro, Blackburn ve Sampdoria'nın Asics, Fiorentina'nın Diadora, Hollanda'nın Lotto ve İtalya'nın markasız forma giydiği dönem. Daha samimiydi futbol.
Umbro'nun Nike, Reebok'un da Adidas tarafından satın alındığını ve Puma'nın da ciddi yatırımlar yaptığını düşünürsek, Kappa'nın Roma ve Dortmund'a (bu sezon son) sponsor olması yine de büyük başarı. Lotto ve Asics'in bu rekabete dayanamaması ise hiç şaşırtıcı değil.
Ekim 29, 2011
Ekim 28, 2011
Ekim 27, 2011
TFF Season 1 Episode XXX
Komedide son nokta. Şike, play-off, hakemler, taraftar karantinası derken dün evet dediğine bugün hayır diyebilen TFF. Yönetemediği her süreç için, aslında iyi yönettik diyendir TFF.
Dün Türk futbolu için en kara günlerden biriydi belki de. Önce bilet satılmış olmasına rağmen deplasmana alınmayacağı açıklanan Fenerliler, 2 ay önce belirlenip dün değiştirilen play-off sıralaması ve en son, gece yaşanan hakem faciaları.
Sosyal medyadan yapılan baskı işe yaradı ve deplasman karantinası, valilik-bakan açıklamaları ile kıvrılıverdi dansöz usulü. Sosyal medyanın gücü böyle bir şey ki zaten internet filtrelenmek isteniyor.
TFF korkuyor. Hem de çok. Fener-Beşiktaş'tan korkan TFF kararın değiştirilmesine seyirci. Galatasaray'ın küfürlerinden korkan TFF, Kayseri maçına Cüneyt Çakır'ı atarken, Abdullah Yılmaz'ı dinlendirmeye karar veriyor. Evet, hakemlerimiz kötü, hatta Avrupa'da da çok kötü hakemler var ama kötü olmaları işi bilmemelerinden. Dünkü kötülük başka bir şeydi.
TFF emir kulu. Digiturk'un emir kulu. Geçen hafta Beşiktaş hariç herkesin berabere kalması, bu haftada Galatasaray'ın yenilmesi, Trabzonspor'un berabere kalması tesadüf mü, şans mı? Bence değil. Bu gece Fırat Aydınus'un yöneteceği bilmemkaçıncı 1-1'lik derbiyi izleyeceğiz muhtemelen. Böylece ara çok açılmayacak. Digiturk'un istediği gibi gidiyor rekabet. Verilmeyen goller, penaltılardan geçilmiyor sezon başından beri maçlarda.
TFF yiyemiyor. UEFA'yı yiyemiyor bir türlü. UEFA ve FIFA, aportta TFF'nin ipini çekmeyi bekliyor. O yüzden onlar ne isterse TFF yapıyor. Fener'i CL'ye almıyorum dedi, play-off'u değiştir dedi, hepsine tamam çekti TFF. Bunun bir kanıtı da Sadri Şener'in bugünkü açıklaması. "UEFA iddianame çıktığı gün karar vermek zorunda bırakır TFF'yi, sezon sonuna bıraktırmaz." Zaten Sion davası yüzünden işlerliği tartışılan UEFA, Türkiye ile de uğraşmak istemeyebilir. Yargı-TFF süreci Türkiye'yi direk tüm uluslarası müsabakalardan atabilirler.
TFF hükümet politikası güdüyor. Kanıtları olmayan şike, kimseye sorulmayan play-off sistemi, Trabzon-Fener maçındaki olayları görmemek için verilen ve bugün iptal edilen deplasman karantina kararı. Hepsi aslında aynı anlayışla verildi. Faşizm. Faşizm, başka düşünceleri yok saymaktır. Kafasına göre iş yapması, ben yaptım oldu demesidir TFF'nin. Tıpkı son yıllarda bu ülkenin her organizasyonunda yaşananlar gibi.
TFF herşeyi biliyor. Yeni TFF yönetiminin elinde sanıldığı gibi bomba falan patlamamıştır. Herşey önceden planlanmıştır. Adayların bir anda çekilmesi ve kimsenin kabul etmeyeceği şekilde 1.adamlık yerine 2.adam olmayı kabul etmek, politikacıların bile kabul etmeyeceği bir kıvırmadır.
Türkiye'de kurulmaya çalışılan sistemin tek hatası spora müdahaledir. Avrupa'da da spor futboldur. Talcott Parsons'un sistem yaklaşımında, toplumları istediği gibi yönetmenin ve manipüle etmenin yolu, Eğitim-Medya-Yargı-Din 4lüsünü ele geçirmekten geçmektedir. Hitler'in zamanında yaptığı gibi. Ama spor listede yoktur. Çünkü gizli faşizmin yürütüldüğü ülkelerde, kesinlikle spora müdahale edilmez insanları daha rahat uyutmak için.
ABD en büyük örnektir. Spor (tümüyle showbusiness) bağımsızdır. Ne Las Vegas'taki kumarhanelere, ne celebritylere, ne de MLB-NFL-NBA'e bulaşmaz kimse. Sadece şampiyonlar, başkanı ziyaret ederler sezon sonlarında. Ama sorsanız President hiç bir zaman sporcuları veya takım sahiplerini tek başına kabul etmez. Takım halinde, kupayla görür, resim çektirir ve olay orada biter. Çünkü aşağıda yapılması gereken çok iş vardır.
Türkiye'de yargı futbola müdahele ederek çok büyük bir hata yapmıştır. Futbolu ele geçirip, taraftarları da manipülasyon çemberinin içine almak imkansızdır. Her ne kadar ısrar edilse de taraftarlık olgusu onları yok sayacaktır. Nasıl Mesut Yılmaz, tribünler tarafından yok edildiyse, şu an futbola kalkan eller de kırılacaktır.
Garibandan oy alan grup, garibanın elindeki en büyük eğlencesini elinden almaktadır. Kimsenin kaale almadığı insanlar grubu, tek kaale alındığı yeri de kaybetmek üzere. Sonuçları birbirini dövmekten veya birbirine sövmekten çok daha ileriye gidecektir.
PS: Arena açıldığından beri her maça gittim. Dün gece ilk kez, maçın başından itibaren, tellerin olmadığı yerde, güvenliklerin dışında polis vardı, reklam panolarının arkasında oturan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)