Aralık 25, 2010

Ömer Rıza


AZ'dan Arsenal'e giden Oğuzhan, Wengerin gözüne girer mi bilinmez ama Wenger'in gözüne giremeyen ilk Türk Ömer Rıza'dır. Londra'daki Kıbrıslıların bir başka temsilcisi.

96-99 arası Arsenal'in kadrosunda yer aldı ama sadece 1 kez League Cup'ta, Kasım 1998'de Derby maçının sonunda zaman geçirme değişikliği olarak oyuna girdi. Ardından bir çok takım üstüne Denizli-Trabzon yapıp şimdi İngiltere 5.ligi, National Conference'da Histon'da takılıyor. Hep genç gibi gelse de 31 yaşına gelmiş o bile.

3 kez patlama yapmaya yaklaşmış ama bir türlü beklenen gerçekleşmemiş çoğu Türk futbolcu gibi. Arsenal'in ardından West Ham'de de hiç forma giyemeden Denizli'ye gelmiş. Denizli'nin UEFA yılında biraz kendini göstermiş, Trabzon'a gidip Türkiye kariyerini bitirmiş. Ersun Yanal milli takım için izlemeye almış, 1 kez B Milli Takım'da forma giymiş. Kazım kadar şanslı olmuyor herkes.

Kariyerindeki önemli gazlardan birini Bergkamp vermiş. ADO Den Haag'da kiralık oynarken, Hollanda TV'sinde izlemiş Bergkamp ve bir çok futbolcunun kariyerini bitiren o sözü söylemiş; "Bu çocukta ışık var." .-Arsenal Magazine.

Herkesin oynamak istediği takımın arka kapısında kalmış hep ama 2 kez CL maçında ilk 18'deymiş. Bir başarı sayılmasa bile güzel anılardır. Arsenal'de 1 kez forma giymiş dedik, Ljungberg ile aynı maçta, genç Ashley Cole'ün maçı benchte tamamladığını düşünürsek, iyi başlıyormuş kariyer. Ama...

Trabzon'dan izinsiz ayrılma cezası da sıkıştırmış araya TFF'den. Aynı hastalık hala devam ediyor Trabzon'da.

Arsenal formalı resim o maçtan değil, sezon öncesi bir hazırlık maçından.

Aralık 24, 2010

Ders

Ali Tanrıyar'dan başkanlık dersi. Silinmeden izlesinler:)

Aralık 23, 2010

WWE Divas





Hala Madrid*


Sene 1996. Önceki 2 sezon üst üste Deportivo son maçlarda şampiyonluğu kaçırmış, Barça-Real hegamonyasının 11 yıla çıkmasını engelleyememişti. 96'da ise Real-Barça'yı zorlayan İspanyol Anadolu Takımlarından biri Atletico Madrid, Deportivo'nun hırpaladığı devleri geçmiş ve şampiyon olmuştu. 19 sene sonra sonra gelen şampiyonluk Atletico'ya ağır gelmiş, 4 sezon sonra Hasselbaink'in gol krallığına rağmen küme düşmüşlerdi.

Sene 2000. Atletico sonrası kısmen toparlanan 2 dev 3 sene daha şampiyon olmuş ama bu kez de Deportivo'ya geçilmişlerdi. Irureta'lı Deportivo'nun yanına, Benitez'li Valencia girmiş 31 yıl sonra bir yıl arayla 2 şampiyonluk yaşamıştı.

Bosman kuralının çıkmasının ardından yabancılara saldıran 2 dev ise olaya küçükler kadar hızlı adapte olamamıştı anlaşılan. O yıllarda İtalyan 3 büyüklerinin Lazio-Roma'dan darbe almalarına da şahit olmuştuk. Sadece kendi ülkelerinde değil Avrupa'da da yarı-finaller, finaller peş peşe gelmişti, tecrübesizliğe rağmen.

Ancak ne olduysa ondan sonra oldu. Son Valencia şampiyonluğunun ardından 3.lere 15-1-5-8 ve en son 25 puan fark attı Real-Barça ikilisi. Araya sadece 1 kez Villareal girdi, Rijkaard'ın son yılında. Bu sezon daha 16 hafta oldu ama aradaki fark şimdiden 8. İtalya'da da o şaşalı yılların ardından borç batağında iki klüp artık Lazio ve Roma.

Bosman'dan önce Avrupa'yı titreten Parma, Dortmund, Ajax, kendi evinde yenilmeyen Göteborg, Premier'in ilk ve tek sürprizi Blackburn Rovers, düşüşü en keskin yaşayan Leeds United. Hepsi Bosman Kuralı'nı, hayata geçiren 2 bayan delegenin bizden aldığı takımlar.

Dünyada kim ne için eşitlikten bahsederse bahsetsin, kısa bir dönemden sonra eşitliğin büyükten yana aşırı bozulmasına engel olamıyor ya da olmamak için tüm bu yasalar,kurallar konuyor. O dönemde yeni takımlar geliyor diye sevinirken, sonunun bu olacağını kimse tahmin etmiyordu sanırım. Son geldiğimiz nokta 2-3 hafta arayla hem Barça, hem Real aynı ligde oynadıkları takımlara 8 atıyor ama biz 8-0'lara değil de 1-0'lara daha çok şaşırıyoruz.

Demem o ki, bizde de çok benzer olaylar yaşanıyor. Kocaeli, Antep derken, birdenbire Sivasspor çıkageldi önümüze. Büyükler akıllanır dedik bu kez de Bursa tarih yazdı. Şimdi de Trabzon yıllara meydan okuyor. Aradaki fark 10 sene önceki 2.sınıf Avrupa takımları Avrupa Kupaları'nda şov yaparken, bizim rekabetimiz sadece ligimizle sınırlı. Ligimizin yeni liderleri Avrupa'ya, galibiyet almadan veda etti bu sezon. O kadar da olsun. Avrupa'nın 6.ligiyiz, üstten biri gelince kımıldayamıyoruz.

Büyüklerdeki yönetim hataları devam ededursun, bir kaç seneye bu geçici devrim sona erecek ve elbet büyükleri 'düzgün' yönetecek birileri çıkacak. Ülkedeki sporseverlerin %95'inin 3 büyüğü desteklediğini düşünürsek, bu tez bir gün gerçekleşecek. Bizde şu an İspanya'da yaşananlar ya da 10 sene önce Türkiye'de de yaşananlar gibi ilk 3'te sadece 3 büyükleri göreceğiz. Bugün önüne gelene içeride-dışarıda ezilen İstanbullular da, yeri geldiğinde rakip olarak gördükleri! ancak son bir kaç senedir bir türlü karşılaşamadıkları 'Avrupa Dev'leri gibi 8'lere başlayacaklar.

Çok absürd bir hayal gibi gözükse de, olacağı bu. 8 olmaz 4-5 olur ama ağır olur. Ekonomik gerçekler, güç dengeleri, nüfuzlu muhteremler ve kaçınılmaz kurumsallaşma, geleceği gösteriyor. Ülkesinde bu kadar desteklenen başka hiç bir kulüp yok Avrupa'da. (Zaten bizim kadar bir nüfus da yok.) Ellerindeki gücü farkeden birileri çıkınca da vay halimize. Sıradanlaşma başladığında tüm sene sadece 6 maçı bekleyeceğiz, diğerleri o maçlara hazırlık maçı olacak.

*Hala Madrid= Yürü bre Madrid.

Aralık 22, 2010

Luc Nilis


Futbolun futbol olduğu, yabancının yabancı sayıldığı zamanda, CM'de gol atmanın zor olduğu dönemde PSV'nin bombacısıydı. PSV'de dünya kadar golün üstüne, Ruud'la birlikte 2 sezonda 103 gol attılar sadece ikisi.

David Jones'un frikikte topu ayağında sektirip attığı frikik golünü görünce bugün Barbarossa Blog'da, direk bu golü atan, gördüğüm ilk adam geldi aklıma. Eurogoals'da izlerdik o zaman sadece Hollanda Ligi'ni.


Aston Villa'da 3.maçında kırılan ayağıyla bırakmıştı futbolu. Tek golü bildiğimiz türden gollerindendi ve Chelsea kalesineydi. Özledik bu tip Avrupalı golcüleri. Şimdilerde PSV altyapısında striker yetiştiriyormuş.

Alex Efendi


Gidecek mi, kalacak mı derken Alex bu sezon 19u ilk 11, 21 maça çıkmış. 12 gol 3 asist ama oyunda olduğu dakikalarda atılan bir çok golde pozisyonun yakınlarında, golleri tekrar izlerseniz, ya topun üzerinden atlarken, ya da atağı başlatan adam olarak görürsünüz.

Zaten Alex'siz dakikalarda sadece 3 gol atmış Fenerbahçe, hiç oynamadığı Konya ve kupada Ankaragücü maçlarında da 6 gol. Sonradan oyunda girdiği Trabzon ve Buca maçlarında ise skor 3-2 iken girmiş ama Alex de kurtaramamış Fener'i. Oyundan çıkarken galip ya da berabere durumda olduğu Beşiktaş, Kayseri ve Young Boys maçlarında Fenerbahçe gol yemiş. Yani yıllardır oyunu ileride tutacak adam tarifine %100 uyuyor Alex.

Bir dert var ortada. Ama o dert Alex'in gidip kalması değil gibi. Alex yokken gol atmakta bile zorlanan bir takımda, Alex'in tartışılması çok garip. Tartışılması gereken, bu kadroya rağmen bir türlü Alex'siz oynayamayan bir takım oluşturamayan Aykut Hoca olmalı sanırım. 17 maçta 9 gol atan takımdan bir maçta 3 gol yemek tartışılmalı. Eğer bu gidip kalma savaşıysa bu savaştan Alex'in galip çıkması muhtemeldir.

Bir Van Hooijdonk ya da yaptıklarına rağmen bir Lugano kadar sevilmeyecek belki ama Fenerbahçe tarihinin tartışmasız en yararlı yabancısı giderse, bizim Hagi'den beri aradığımız 10 numarayı Fenerbahçe de çok arayacaktır.

O da farkında bunların zaten, kendisi Türkçe konuşmamasına rağmen kızına İstiklal Marşı okutmak ya da Lefter için twitlemek bizim millet olarak en sevdiğimiz hareketlerdir.

Avrupa'da ya da memleketinde kazanamayacağı parayı vermek de bize göre tam. Bunun sebebi sadece vergi almamak bile olsa. Ama sonuna kadar hak ediyor mu deseler, kimlere tonlarca para verdik, Alex'e bundan fazlası bile helal derim. Dikiş tutturamayan yabancıların para kazanma memleketinde kazandığının hakkını veren ve izlenebilir sayılı adamlarından. Yürü Alex Efendi.

Aralık 21, 2010

Fenerbahçe Acıbadem


Voleybol'da en büyük kupa Fenerbahçe'nin. 2009/10 sezonuna ait maçlarda sadece 1 kez CL Final maçında yenildi Sarı Melekler, diğer tüm maçları kazandılar. Bir nevi bayan voleybolunun Barcelona'sı. Mehmet Ali Aydınlar'a ayrı bir teşekkür etmek gerek bu kupa için.

Son 11 senede 4.uluslarası kupa bayan voleybolundan. Bir yerlerde bir şeylerin doğru gitmesini görmek güzel.

By the way, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihinin ilk uluslarası kupası. Ama gel gelelim, futboldaki her başarısızlığın ardından amatör branşlara sarılanlar, şu maçta bile orada değiller. Bundan sonra mümkünse sadece futbol takımının başkanıyım desinler. Asbaşkan düzeyinde temsiliyet de idare eder tabi.

Aralık 20, 2010

2010'da Süper Lig.


2010'da yapılan lig maçları dikkate alındığında Bursaspor en çok puan toplayan takım. Trabzonspor da 2. Kupa ve ligin Anadolu'ya gitmesi de tablonun yansıması.

En çok gol atan takım Fenerbahçe, en çok gol yiyen Kasımpaşa. En az yiyenler Bursa ve Trabzon. Başarının sırrı az gol yemekten geçmiş.

Beşiktaş 4, Galatasaray 7.sıradan giriyor listeye. Beşiktaş, Bursaspor'dan 18, Galatasaray 26 puan fark yemiş.

Gol kralı ise Alex. 2010'da Süper Lig'de 16 gol atmış. Umut 15, Bobo-Necati 13, Baros-Makukula-Emenike-Burak Yılmaz 12'şer gol, Tum ve İskender Alın ise 11'er gol atmışlar. Emenike yarım sezondan giren tek oyuncu.


Avrupa'da da durum hiç iç açıcı değil. 32 maçın yarısı ön eleme. 2010'a 2 takımla girip, 2010'un ilk turunda elenmiştik. Bu kez yeni yıla tek takımla giriyoruz. Fenerbahçe, Bursa ve Trabzon'un 2010'da Avrupa'da galibiyeti yok.

Milli maçlar da idare eder türden. Dünya Kupası'nı kaçırdığımızdan mütevellit sadece 4 resmi maç oynamışız. 2 galibiyet 2 mağlubiyet. 6 hazırlık maçı da eklenince totalde, 6 galibiyet, 4 yenilgi almışız. 15 gol atıp, maç başı 1,00 gol yemişiz elbet.
Related Posts with Thumbnails