Ekim 24, 2008
Ekim 23, 2008
Yılmaz Vural
Kendi anlatımına göre muhtelif zamanlarda 3 gece F.B. teknik direktörü olarak yatıp olmadan kalkmış insan.Gitmediği takım yok(Karşıyaka dahil), hatta 2. turları dahi var.Bu segmentte birçok rakibi var aslında.Hüseyin Kalpar ve Sakıp Özberk bu aralar pek ortada olmasa da zamanında en büyük iki rakibiydi.Su sıralar ise hepimizin bildiği Hikmet Karaman, Ümit Kayıhan, Giray Bulak, Güvenç Kurtar'la seferiliğe devam ediyor.Yeni bir aday adayları var bu aralar testten geçirdikleri.Engin İpekoğlu.son 1.5 senede Bursa Karşıyaka Kocaeli dolaşıp şu sıralar 4. durağını arıyor.Neyse konuyu çok dağıtmadan "Taklacı" Vural'ın kariyerine bir bakalım.Üstüne fazla yorum yapmak haddimize olmadan...
1986 - 1987 Malatyaspor 1.Lig
1987 - 1988 Malatyaspor 1.Lig
1988 - 1989 Antalyaspor 2.Lig
1989 - 1990 Samsunspor 1.Lig
1989 - 1990 Bursaspor 1.Lig
1990 - 1991 Karşıyaka 1.Lig
1990 - 1991 Adanaspor 1.Lig
1991 - 1992 Bursaspor 1.Lig
1992 - 1993 Bursaspor 1.Lig
1993 - 1994 Gaziantepspor 1.Lig
1994 - 1995 Eskişehirspor2.Lig
1995 - 1996 Eskişehirspor 1.Lig
1995 - 1996 Sarıyerspor 2.Lig
1996 - 1997 Sarıyerspor1.Lig
1996 - 1997 Trabzonspor 1.Lig
1997 - 1998 Trabzonspor 1.Lig
1997 - 1998 Gençlerbirliğispor 1.Lig
1998 - 1999 Kombassan Konyaspor 2.Lig
1998 - 1999 Çanakkale Dardanelspor1.Lig
1999 - 2000 Bursaspor1.Lig
2000 - 2001 Denizlispor 1.Lig
2001 - 2002 Diyarbakırspor 1.Lig
2002 - 2003 Adanaspor A.Ş 1.Süper Lig
2003 - 2004 Adanaspor A.Ş 1.Süper Lig
2003 - 2004 Çaykur Rizespor 1.Süper Lig
2004 - 2005 MKE Ankaragücü 1.Süper Lig
2005 - 2006 Antalyaspor A.Ş 2.Lig A Kat.
2006 - 2007 Antalyaspor A.Ş Turkcell Süper Lig
2007 - 2008 Vestel Manisaspor Turkcell Süper Lig
2008 - 2009 Kocaelispor Turkcell Süper Lig
...
Etiketler:
Saygı,
Teknik Direktörler
Ekim 22, 2008
CL matchday 3/2
Bugün dünün aksine sakin geçti. 8 maçta 17 gol, dünün yarısı bile degil...Düne özenen tek takım Barça.Bir de Pana-Bremen maçı var ki mucadelesi yuksek golleri ilginç bir maç oldu.Dün demiştik maçlarla ilgili yorumları bugune saklayalım diye ama malesef iş güç biraz engelliyor yazmayı yorumlamayı...
p.s. Emre Tilev sen de kesinlikle insan değilsin...
Etiketler:
UEFA CL
(Gazcı) Erol Özışıkçılar
“Gazcı Erol” hikayesi Karşıyaka’yı 1.Lig’de, 1. Lig şampiyonluklarında, Avrupa Kupaları’nda görmek isteyenlerin hikayesidir. Bu hikayeyi yaşyamak da, okumak da mangal gibi yürek ister. “Gazcı Erol” mangal yürekli Karşıyakalıların örnek aldığı adamdır. Bu insanlara göre Karşıyaka’nın yeri Barcelona’nın Juventus’un, Real Madrid’in yanıdır, gerisi lafı güzaftır…İnançlı, kendine güvenen, hırslı bir Karşıyakalı’nın başka bir hedefi olamaz zaten…”
“Karşıyaka bugünlere kolay gelmedi. Karşıyaka’yı sevenler, yeşil-kırmızı için servetlerini, sağlıklarını hiçe saydılar. İşte tipik bir Karşıyakalı: Erol ÖZIŞIKÇILAR. Fanatik, hırslı, yerinde duramayan, doğrucu Davut ve özlenen adam… Ben onu yaşım dolayısıyla tanıyamadım. Ama “Gazcı Erol” Karşıyaka’da dillerde, yüreklerde ve beyinlerde gezer durur. Benim tanımam da yürek tanımasıdır işte. O ise hayatı gayet iyi tanıdı. Hayatla hayat arkadaşlığı yaptı. Doya doya yaşadı. Yaşamadığı hiçbir şey kalmadı. Karşıyaka’yı 1.lig’de gördü ve 1.Lig’de bir maçını izlemeyi yaşamına tercih etti…”Erol ÖZIŞIKÇILAR ya da namı diğer “Gazcı Erol”, 1934 yılında Karşıyaka’da doğdu. Muzaffer Bey’in ve Nezihe Hanım’ın çocuğu olarak. Doğum yeri bugün eski Karşıyakalıların “Eski Karşıyaka” olarak tabir ettikleri Alaybey’dir. Alaybey İlkokulu’nu bitirdikten sonra hızını alamadı ve önce Saint – Joseph, ardından Özel Türk Koleji, Ticaret Lisesi ve en sonunda da Karşıyaka Erkek Lisesi’nde öğrenim gördü. Ardından “Gazetecilik Okulu”nu bitirdi.Ancak gazeteci olamadı. Gazeteci olmayı istemedi. “Her karşıyakalı’nın kafasının bir yerinde futbol vardır” sözünü örnek alarak futbolcu olmaya karar verdi. Karşıyaka Gençe Takımı’nda futbola başladı. Ardından 15 yaşındayken kısa bir süre Altay’da oynadı. Altay’da oynamasının nedeni, o zamanlara öğrencilerin kulüp takımlarında oynamak için okul müdürünün iznini almak zorunda olmalarıydı. Ticaret Lisesi müdürü Hakkı Gürüz’ün “Altay’da oynarsan futbol oynamana izin veririm” demesi üzerine kısa bir süre Altay’da oynadı. Ondan sonra ise hep Karşıyaka’da… 1950 yılında Karşıyaka’da başlayan futbol yaşamı, 1962 yılına kadar sürdü. 1958’deki şampiyon takımın oyuncularından biriydi. Kulüp başkanı Selçuk Yaşar’dı. Moto Özcan, K.Erol, Ogün, Baba Rafet, Garga Bulut takım arkadaşlarıyldı. Çalışmışlar, didinmişler, takımı şampiyon yapmışlardı.
İlginç bir futbolcuydu. Bir keresinde tribünleri sahaya yakın bir stadda maç yaparlarken, rakip takımın seyircileri tribünden sahaya portakal fırlatırlar. O da kendisine atılan portakalı seyircilerin önünde soyup afiyetle yer. Hırçın bir yapısı olduğu bilinir. Onun kendisine küfür eden seyircilere saldırmak için tel örügülere saldırması olağanüstü bir olay değildir. Milli takıma da çağırılır. Buna karşın çıkıp “Erol gibi hırçın bir futbolcu milli takıma çağırılır mıymış?” diye yazan bir gazeteci de onun hışmından kurtulamaz. Asla bencil değildi. Takım kaptanıyken kendi oynadığı mevkiiye oyuncu transfer edilmesini isterdi. Bunu yapan oyuncu sayısı azdır. Para da hiçbir zaman onun için önemli olmadı. Onun için önemli olan Karşıyaka ve Karşıyakalılık ruhuydu.
Futbolu bırakmasına kısa bir süre kala Karşıyaka’nın en güzel kızlarından Burçin Kurtural’ı gördü ve aşık oldu. Burçin Hanım’ın hem o zamanki hem de bugünkü güzelliği dillere destandır. “Burçin Hanım’ı evlenmeye nasıl razı ettin?” sorusuna Erol Özışıkçılar’ın verdiği yanıt şöyledir: “Burçin Karşıyaka’nın en güzel kızlarındandı. Ona asılan her delikanlıyı dövdüm. Sonunda Burçin bana kaldı. “ O gün başlayan aşk ilişkisi ölümüne kadar sürdü gitti. Burçin Hanım, onu hiç bırakmadı. En kötü zamanlarında sahip çıktı. Bir eşin nasıl olması gerektiğini dosta düşmana gösterdi.1962 – 1963 yıllarında baba mesleğine başladı. İşle birlikte yaşamında değişiklikler de başlıyordu. Aynı zamanda Alp adında ilk oğlu doğdu. 1969 yılında ise dedesinin adını alan Muzaffer. Bugün büyük oğlu Alp de, küçük oğlu Muzaffer de baba mesleği ile uğraşmaktadır. Küçük oğlu Muzaffer, Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş olmasına rağmen aynı babası ve dedesi gibi “Gazcılık” yapmaktadır.Ondan sonraki yıllarda KSK Yönetim Kurulu’nda çeşitli görevler aldı. Ve 1979-1980 senesi geldi. Karşıyaka için tarihinin en acı günleyirdi. Takım 3. Lig’den amatör kümeye düşmüştü. 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmiş Osmanlı İmparatorluğu gibiydi Karşıyaka. Kahve kahve dolaşmaya başladı. Bu arada amatör küme için lüks transferler yapıldı ve o sene KSK, federasyonunun 3. Lig’de düşmeyi kaldırmasıyla liglerin birleştirilmesi sonucu 2.Lig’de oynayacaktı. Bir dev yeniden doğmuştu. “Gazcı Erol” kulüpteki odasından çıkarak Karşıyakalıların arasına girmişti. Karşıyakalı bir Karşıyakalı’yı en içten duygularıyla arasında görmüş, aynı duyguların paylaşılması umutsuzluğu yok etmiş, Karşıyaka için yeni bir dönem açılmıştı. Artık hiç kapanmayacak bir dönem… “Kaf Sin Kaf” tezahüratını unutmuş gençler, onlarca otobüslük konvoylarla takımın peşinden gitmeye başlarlar. Yer gök inliyordu artık. Kadını erkeği, yaşlısı genci ile bütün Karşıyaka el ele yürek yüreğe vermişti. Karşıyaka ayağa kalkmıştı…1980 yılında bugün eşinin hala oturduğu Karşıyaka Nikah Dairesi karşısındaki Dolunay Apartmanı’na taşındı. Ardından 1981 yılından 1984 yılına kadar sürecek Karşıyaka Başkanlığı dönemi geldi. KSK, her yıl 1.Lig’in kapısından dönüyor, KSK camiası bir türlü 1.Lig’e çıkma mutluluğunu yaşayamıyordu. “Gazcı Erol”un başkan olduğu dönemde oynayan bir Karşıyaka – Antalyaspor maçı vardı ki bugün bile anlatılır. Tribünlerde 50 bin Karşıyakalı vardı. Takım 2-0 mağluptu. Nurettin kırmızı kartla oyun dışı kalmıştı. KSK o anda öyle bir şahlandı ki görmeyenler inanmaz…10 kişilik Karşıyaka 2-2’lik skoru yakalıyor, son dakikalarda ise galibiyeti kaçırıyordu.Tribünlerde binlerce insan ağlıyordu. Şampiyonluğun kaçmasına değil de takımın hırsına… O hırsı futbolculara veren de “Gazcı Erol” dan başkası değildi. Sonunda 1987 senesinde Karşıyakalılar iki mutluluğu birden yaşayıp sokaklara dökülüyordu. Artık KSK futbolda 1.Lig’deydi. Basketbolda ise hem lig şampiyonu, hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası şempiyonuydu. “ Gazcı Erol” bundan böyle çok sevdiği takımının maçlarını 1.Lig’de izleyebilecekti.“Gazcı Erol” Karşıyaka formasının taşınması ağır bir forma olduğuna inanırdı. Bu formayı giymek her futbolcuya nasip olmadığı gibi giyildiğinde de hakkını vermek gerektiğini düşünürdü. Başkanlık zamanında öyle futbolculara talip oldu ki Karşıyaka’nın futbol piyasasında imajı değişti. Parasının olmadığı zamanlarda bile kestiği vadeli çeklerle bir çok ünlü futbolcuyu Karşıyakalı yaptı. Zamanın en ünlü futbolcuları, en ünlü antrenörleri yazıhanesine telefon ederek Karşıyaka’ya gelmek istediklerini belirttiler. Başkanlık döneminde genç yeteneklerin yanı sıra flaş isimleri takıma alırdı. Flaş futbolcuların tribünlere seyirci çekeceğine inanırdı. Öyle futbolcular transfer ederdi ki Karşıyakalılar sezonun başlamasını dört gözle beklerlerdi. Onun felsefesi şuydu: “İyi futbolculara sahip takımlar vitrinlerini hiçbir zaman kaybetmez. Vitrinini kaybedenler sıra takımı olurlar.” KSK 7 yıl boyunca şampiyonluğu yitirmesine rağmen Türkiye’de en çok konuşulan takım oldu. Karşıyaka imajı tüm Türkiye’ye yerleşti.Böbrek rahatsızlığı dolayısıyla diyaliz makinasına bağlanıyordu belli aralıklarla.
O gün Ankara’da Karşıyaka – Gençlerbirliği maçı vardı. Diyaliz makinası yerine maçı tercih etti. Yaşam yerine Karşıyaka’yı tercih etti. 1987 yılında beyin kanamasından öldü. Bir döneme damgasını vurmuş bir dev, eller üzerinde Karşıyaka’nın bağrında toprağa verildi. Karşıyaka için unutulmaz bir cenaze töreniyle… Karşıyakalılar büyük başkana vefalarını gösteriyorlardı…Fırtınalı bir hayattı onunkisi. Fazla örneği görülmemiş bir hayattı. Kalbinin en önemli yerine hep Karşıyaka’yı koydu. Madden ve manen vericilikte bir sınır tanımadı. Karşıyaka Avcılar Kulüü’ne takıldı. İşini sürdürdü. Ölümünden önceki son 3-4 yıl eşi ve çocuklarıyla mutlu günler yaşadı. Düştü, çıktı, yılmadı, asla pes etmedi. İyi günleri, kötü günleri oldu. Fanatikti, hırslıydı, sinirliydi. Karşıyakalıydı. Kimsenin yaşamadığını yaşadı. Doya doya yaşadı. Pişman olmadan yaşadı. Şanslıydı. Çünkü Burçin Hanım onu seviyordu.
Yaşadı, unutulmadı, unutulmaz da…
Bugün her Karşıyakalıya “Erol ÖZIŞIKÇILAR” dediğinizde gözleri dolar.
Tribünler de öyle…“Gode için, Erol için, bizim için oynasana” tezahüratını anımsayınız…
Erol aynı zamanda “Biz” anlamına da gelir…
“Karşıyaka bugünlere kolay gelmedi. Karşıyaka’yı sevenler, yeşil-kırmızı için servetlerini, sağlıklarını hiçe saydılar. İşte tipik bir Karşıyakalı: Erol ÖZIŞIKÇILAR. Fanatik, hırslı, yerinde duramayan, doğrucu Davut ve özlenen adam… Ben onu yaşım dolayısıyla tanıyamadım. Ama “Gazcı Erol” Karşıyaka’da dillerde, yüreklerde ve beyinlerde gezer durur. Benim tanımam da yürek tanımasıdır işte. O ise hayatı gayet iyi tanıdı. Hayatla hayat arkadaşlığı yaptı. Doya doya yaşadı. Yaşamadığı hiçbir şey kalmadı. Karşıyaka’yı 1.lig’de gördü ve 1.Lig’de bir maçını izlemeyi yaşamına tercih etti…”Erol ÖZIŞIKÇILAR ya da namı diğer “Gazcı Erol”, 1934 yılında Karşıyaka’da doğdu. Muzaffer Bey’in ve Nezihe Hanım’ın çocuğu olarak. Doğum yeri bugün eski Karşıyakalıların “Eski Karşıyaka” olarak tabir ettikleri Alaybey’dir. Alaybey İlkokulu’nu bitirdikten sonra hızını alamadı ve önce Saint – Joseph, ardından Özel Türk Koleji, Ticaret Lisesi ve en sonunda da Karşıyaka Erkek Lisesi’nde öğrenim gördü. Ardından “Gazetecilik Okulu”nu bitirdi.Ancak gazeteci olamadı. Gazeteci olmayı istemedi. “Her karşıyakalı’nın kafasının bir yerinde futbol vardır” sözünü örnek alarak futbolcu olmaya karar verdi. Karşıyaka Gençe Takımı’nda futbola başladı. Ardından 15 yaşındayken kısa bir süre Altay’da oynadı. Altay’da oynamasının nedeni, o zamanlara öğrencilerin kulüp takımlarında oynamak için okul müdürünün iznini almak zorunda olmalarıydı. Ticaret Lisesi müdürü Hakkı Gürüz’ün “Altay’da oynarsan futbol oynamana izin veririm” demesi üzerine kısa bir süre Altay’da oynadı. Ondan sonra ise hep Karşıyaka’da… 1950 yılında Karşıyaka’da başlayan futbol yaşamı, 1962 yılına kadar sürdü. 1958’deki şampiyon takımın oyuncularından biriydi. Kulüp başkanı Selçuk Yaşar’dı. Moto Özcan, K.Erol, Ogün, Baba Rafet, Garga Bulut takım arkadaşlarıyldı. Çalışmışlar, didinmişler, takımı şampiyon yapmışlardı.
İlginç bir futbolcuydu. Bir keresinde tribünleri sahaya yakın bir stadda maç yaparlarken, rakip takımın seyircileri tribünden sahaya portakal fırlatırlar. O da kendisine atılan portakalı seyircilerin önünde soyup afiyetle yer. Hırçın bir yapısı olduğu bilinir. Onun kendisine küfür eden seyircilere saldırmak için tel örügülere saldırması olağanüstü bir olay değildir. Milli takıma da çağırılır. Buna karşın çıkıp “Erol gibi hırçın bir futbolcu milli takıma çağırılır mıymış?” diye yazan bir gazeteci de onun hışmından kurtulamaz. Asla bencil değildi. Takım kaptanıyken kendi oynadığı mevkiiye oyuncu transfer edilmesini isterdi. Bunu yapan oyuncu sayısı azdır. Para da hiçbir zaman onun için önemli olmadı. Onun için önemli olan Karşıyaka ve Karşıyakalılık ruhuydu.
Futbolu bırakmasına kısa bir süre kala Karşıyaka’nın en güzel kızlarından Burçin Kurtural’ı gördü ve aşık oldu. Burçin Hanım’ın hem o zamanki hem de bugünkü güzelliği dillere destandır. “Burçin Hanım’ı evlenmeye nasıl razı ettin?” sorusuna Erol Özışıkçılar’ın verdiği yanıt şöyledir: “Burçin Karşıyaka’nın en güzel kızlarındandı. Ona asılan her delikanlıyı dövdüm. Sonunda Burçin bana kaldı. “ O gün başlayan aşk ilişkisi ölümüne kadar sürdü gitti. Burçin Hanım, onu hiç bırakmadı. En kötü zamanlarında sahip çıktı. Bir eşin nasıl olması gerektiğini dosta düşmana gösterdi.1962 – 1963 yıllarında baba mesleğine başladı. İşle birlikte yaşamında değişiklikler de başlıyordu. Aynı zamanda Alp adında ilk oğlu doğdu. 1969 yılında ise dedesinin adını alan Muzaffer. Bugün büyük oğlu Alp de, küçük oğlu Muzaffer de baba mesleği ile uğraşmaktadır. Küçük oğlu Muzaffer, Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş olmasına rağmen aynı babası ve dedesi gibi “Gazcılık” yapmaktadır.Ondan sonraki yıllarda KSK Yönetim Kurulu’nda çeşitli görevler aldı. Ve 1979-1980 senesi geldi. Karşıyaka için tarihinin en acı günleyirdi. Takım 3. Lig’den amatör kümeye düşmüştü. 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmiş Osmanlı İmparatorluğu gibiydi Karşıyaka. Kahve kahve dolaşmaya başladı. Bu arada amatör küme için lüks transferler yapıldı ve o sene KSK, federasyonunun 3. Lig’de düşmeyi kaldırmasıyla liglerin birleştirilmesi sonucu 2.Lig’de oynayacaktı. Bir dev yeniden doğmuştu. “Gazcı Erol” kulüpteki odasından çıkarak Karşıyakalıların arasına girmişti. Karşıyakalı bir Karşıyakalı’yı en içten duygularıyla arasında görmüş, aynı duyguların paylaşılması umutsuzluğu yok etmiş, Karşıyaka için yeni bir dönem açılmıştı. Artık hiç kapanmayacak bir dönem… “Kaf Sin Kaf” tezahüratını unutmuş gençler, onlarca otobüslük konvoylarla takımın peşinden gitmeye başlarlar. Yer gök inliyordu artık. Kadını erkeği, yaşlısı genci ile bütün Karşıyaka el ele yürek yüreğe vermişti. Karşıyaka ayağa kalkmıştı…1980 yılında bugün eşinin hala oturduğu Karşıyaka Nikah Dairesi karşısındaki Dolunay Apartmanı’na taşındı. Ardından 1981 yılından 1984 yılına kadar sürecek Karşıyaka Başkanlığı dönemi geldi. KSK, her yıl 1.Lig’in kapısından dönüyor, KSK camiası bir türlü 1.Lig’e çıkma mutluluğunu yaşayamıyordu. “Gazcı Erol”un başkan olduğu dönemde oynayan bir Karşıyaka – Antalyaspor maçı vardı ki bugün bile anlatılır. Tribünlerde 50 bin Karşıyakalı vardı. Takım 2-0 mağluptu. Nurettin kırmızı kartla oyun dışı kalmıştı. KSK o anda öyle bir şahlandı ki görmeyenler inanmaz…10 kişilik Karşıyaka 2-2’lik skoru yakalıyor, son dakikalarda ise galibiyeti kaçırıyordu.Tribünlerde binlerce insan ağlıyordu. Şampiyonluğun kaçmasına değil de takımın hırsına… O hırsı futbolculara veren de “Gazcı Erol” dan başkası değildi. Sonunda 1987 senesinde Karşıyakalılar iki mutluluğu birden yaşayıp sokaklara dökülüyordu. Artık KSK futbolda 1.Lig’deydi. Basketbolda ise hem lig şampiyonu, hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası şempiyonuydu. “ Gazcı Erol” bundan böyle çok sevdiği takımının maçlarını 1.Lig’de izleyebilecekti.“Gazcı Erol” Karşıyaka formasının taşınması ağır bir forma olduğuna inanırdı. Bu formayı giymek her futbolcuya nasip olmadığı gibi giyildiğinde de hakkını vermek gerektiğini düşünürdü. Başkanlık zamanında öyle futbolculara talip oldu ki Karşıyaka’nın futbol piyasasında imajı değişti. Parasının olmadığı zamanlarda bile kestiği vadeli çeklerle bir çok ünlü futbolcuyu Karşıyakalı yaptı. Zamanın en ünlü futbolcuları, en ünlü antrenörleri yazıhanesine telefon ederek Karşıyaka’ya gelmek istediklerini belirttiler. Başkanlık döneminde genç yeteneklerin yanı sıra flaş isimleri takıma alırdı. Flaş futbolcuların tribünlere seyirci çekeceğine inanırdı. Öyle futbolcular transfer ederdi ki Karşıyakalılar sezonun başlamasını dört gözle beklerlerdi. Onun felsefesi şuydu: “İyi futbolculara sahip takımlar vitrinlerini hiçbir zaman kaybetmez. Vitrinini kaybedenler sıra takımı olurlar.” KSK 7 yıl boyunca şampiyonluğu yitirmesine rağmen Türkiye’de en çok konuşulan takım oldu. Karşıyaka imajı tüm Türkiye’ye yerleşti.Böbrek rahatsızlığı dolayısıyla diyaliz makinasına bağlanıyordu belli aralıklarla.
O gün Ankara’da Karşıyaka – Gençlerbirliği maçı vardı. Diyaliz makinası yerine maçı tercih etti. Yaşam yerine Karşıyaka’yı tercih etti. 1987 yılında beyin kanamasından öldü. Bir döneme damgasını vurmuş bir dev, eller üzerinde Karşıyaka’nın bağrında toprağa verildi. Karşıyaka için unutulmaz bir cenaze töreniyle… Karşıyakalılar büyük başkana vefalarını gösteriyorlardı…Fırtınalı bir hayattı onunkisi. Fazla örneği görülmemiş bir hayattı. Kalbinin en önemli yerine hep Karşıyaka’yı koydu. Madden ve manen vericilikte bir sınır tanımadı. Karşıyaka Avcılar Kulüü’ne takıldı. İşini sürdürdü. Ölümünden önceki son 3-4 yıl eşi ve çocuklarıyla mutlu günler yaşadı. Düştü, çıktı, yılmadı, asla pes etmedi. İyi günleri, kötü günleri oldu. Fanatikti, hırslıydı, sinirliydi. Karşıyakalıydı. Kimsenin yaşamadığını yaşadı. Doya doya yaşadı. Pişman olmadan yaşadı. Şanslıydı. Çünkü Burçin Hanım onu seviyordu.
Yaşadı, unutulmadı, unutulmaz da…
Bugün her Karşıyakalıya “Erol ÖZIŞIKÇILAR” dediğinizde gözleri dolar.
Tribünler de öyle…“Gode için, Erol için, bizim için oynasana” tezahüratını anımsayınız…
Erol aynı zamanda “Biz” anlamına da gelir…
Ekim 21, 2008
CL'de Kanlı Gece
Kanlı gece deyince hemen açıklamasını da yapalım.Olayın şiddetle alakası yok.Poker oynayanlar iyi bilir;Ortadaki bahisler artınca oyun kanlandı denir.Rakamlar havada uçuşur,kızılca kıyamet kopar.Bunun futbol versiyonu bu olsa gerek.8 maçta tam 36 gol,maç başına net 4,5 gol.
Skorlar ve takımlarla ilgili postu da yarına bırakalım,diğer maçlara biraz zaman ayıralım bu gece...
p.s.Ertem Şener insan değilsin...
Etiketler:
UEFA CL
(Gode) Cengiz Kocatoros
1943 yılında dünyaya gelen Cengiz Kocatoros ya da diğer adıyla Gode Cengiz, Karşıyaka eşrafınca hem sevilen hem de sayılan ender futbolculardandır. Yeşil sahalarda koşturduğu, Karşıyaka ve Altınordu formasını giydiği zaman tribünleri coşturan, Karşıyaka’ya sembol olan Gode Cengiz adını Türk futboluna altın harflerle yazdırdı. Karşıyaka’nin diğer bir çok yıldızı gibi Karşıyaka Lisesi’nde yetişen sporcu, o dönemde güçlü yapısı ve kafa golleriyle sivrildi ve kısa sürede lise takımının değişmez oyuncusu oldu. Karşıyaka genç takımı’nda kısa bir zamanda öne çıkan Cengiz Kocatoros, genç milli takımı’nda değerli oyuncuları arasında yer aldı.
Futbola başladığı ilk günden itibaren alkışlanan oyununun yanı sıra kişiliği ile de öne çıkan Gode Cengiz, milli formayı taşımanın onurunu da yaşadı. 27 yıl futbol oynadığı Karşıyaka'ya menajer olarak da hizmet verdi. büyük futbolcu, 23 haziran 1985 günü Çeşme'deki yazlığında geçirdiği beyin kanaması sonucu hayata çok genç yaşta veda etti. Adına Bostanlı’da bir park açılan futbolcunun Karşıyaka stadında da bir büstü bulunmaktadır.
Ekim 20, 2008
Skibbe ve Yanal!
Pazar akşamı Ali Sami Yen'deki Galatasaray-Trabzonspor maçını seyrediyordum; bir detay çok dikkatimi çekti, Arda'nın golü (tesadüf diyenlere katılmıyorum, net kaleye vurdu) sonrası bu detaya yenileri de eklenince sizlerle de paylaşmak istedim.
Kahramanlarımız Skibbe ve Yanal. Golün öncesi ve sonrasıyla iki ayrı profil!..
Bir tarafta istifa etsin diye her yola başvurulmuş sıkıntılı Skibbe var, yakında Sn. Adnan Polat altından arabasını falan da alırsa şaşırmam. Neyse konuya dönelim, Skibbe ve Yanal diyordum. Skibbe maç öncesinde traşını olmuş, takım elbisesini giymiş, kravatını takmış, saçlarını taramış. Yanal'da minimum 2 günlük sakal, emaneten duran bir ceket, kravat desen yanından geçmemiş, saçlar desen dağılmış. Bunlar gol öncesi.
Şimdi gelelim Arda'nın golü sonrası yaşananlara. Maç öncesinde yapılan yorumlar ağırlıklı olarak Trabzonspor'un rakibini sahadan sileceği yönündeydi, böylesine bir maçta mükemmel bir gol ve taraftar coşmuş. Skibbe sevincini yumruğunu sıkarak dışa vuruyor, ceketin önü ilikli, aşırı tepki yok. Yanal'sa şov peşinde; küfrederek yedek kulübesini yumrukluyor, emaneten duran ceket düştü düşecek.
Bu iki hoca arasında bir ufak fark daha var; birine muhteşem olanaklar sunulmuş, diğeri istifa etsin diye yardımcıları bile görevden alınmış. Biri maç öncesinde lider ve takım iyi (bence tesadüf ama neyse...) gidiyor, diğerinin takımı şampiyonluk sonrası sıkıntılı zamanlar yaşıyor.
Bunlar ufak detaylar gibi dursa da; Skibbe ve Yanal arasındaki dünya görüşü farkına işarettir.
Kahramanlarımız Skibbe ve Yanal. Golün öncesi ve sonrasıyla iki ayrı profil!..
Bir tarafta istifa etsin diye her yola başvurulmuş sıkıntılı Skibbe var, yakında Sn. Adnan Polat altından arabasını falan da alırsa şaşırmam. Neyse konuya dönelim, Skibbe ve Yanal diyordum. Skibbe maç öncesinde traşını olmuş, takım elbisesini giymiş, kravatını takmış, saçlarını taramış. Yanal'da minimum 2 günlük sakal, emaneten duran bir ceket, kravat desen yanından geçmemiş, saçlar desen dağılmış. Bunlar gol öncesi.
Şimdi gelelim Arda'nın golü sonrası yaşananlara. Maç öncesinde yapılan yorumlar ağırlıklı olarak Trabzonspor'un rakibini sahadan sileceği yönündeydi, böylesine bir maçta mükemmel bir gol ve taraftar coşmuş. Skibbe sevincini yumruğunu sıkarak dışa vuruyor, ceketin önü ilikli, aşırı tepki yok. Yanal'sa şov peşinde; küfrederek yedek kulübesini yumrukluyor, emaneten duran ceket düştü düşecek.
Bu iki hoca arasında bir ufak fark daha var; birine muhteşem olanaklar sunulmuş, diğeri istifa etsin diye yardımcıları bile görevden alınmış. Biri maç öncesinde lider ve takım iyi (bence tesadüf ama neyse...) gidiyor, diğerinin takımı şampiyonluk sonrası sıkıntılı zamanlar yaşıyor.
Bunlar ufak detaylar gibi dursa da; Skibbe ve Yanal arasındaki dünya görüşü farkına işarettir.
Etiketler:
Süper Lig,
Teknik Direktörler
Denizli'ye büyük fırsat!
İlklerin hocası Mustafa Denizli derler, hocam işte sana bir fırsat; Beşiktaş İnönü'de hep yenildi Sivas'a!..
Hatta sana bir de kıyak; kadroyu da veriyorum hocam!..
Holosko-Nobre-Tello
Delgado
Delgado
İ. Üzülmez-S. Özkan
Uğur
Sivok-Zapo-S. Kurtuluş
Rüştü
Etiketler:
Süper Lig
Ekim 19, 2008
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)