Mayıs 22, 2010

Total Futbolun Katili Mourinho.

Yine kapandı kazanmak için ve yine kazandı. Cruyff'tan sonra Van Gaal sistemini de çökertti ve boynuz kulağı geçti. 45 sene sonra kupayı Inter'e, 7 sene sonra da kendisine. Çok konuşulur yine Mourinho. Ama Milito nedir? Kupa finali, ligin son maçı ve CL Finali, 4 gol 3 kupa. 90.dakikaya kadar sahada hiç İtalyan olmaması ve Hamit büyük hayal kırıklığıydı.
3te 3 inter'in. Inter Barça'nın 6'sına, Milito da Pedro'nun 6'sına aday. Kırılmaz denilen rekorlar, 1 sene de kırılacak hale geldi.
Real'in gönderdikleri ile kupayı aldı Inter, şimdi hocayla mı alacak intikamı Real acaba?

Final Madrid 2010






Robben, Sneijder, Samuel, Eto'o ve Cambiasso formaları farklı Real'in sahasındalar tekrar. Bir tarafta Robben'in Bayern'i finale getirmesi, diğer tarafta Sneijder'in Inter'e etkisi. İkisi de geçen sene Real'deydi. Bu sene 2'side finalde. Yanmaz mı taraftarlar Real nerede diye şimdi?

Bize Kadiköy De Trabzon.



Araç kaplamada son nokta. Bordo Mavi Merso. Araç CL-Serisi. Burada da videosu.

Sergen Yalçın'ı Hatırlayan Varmı Lan?



Chelsea ve Man UTD resmi facebook pagelerinde Türk esintisi.

Benziyorlar


Jacob Anfield'e kimin için gitmiş?

Mayıs 21, 2010

Güle Güle Turuncu Formayı Sevdiren Adam.

Güle güle daddy cool, güle güle profesyonel, güle güle Harry Kewell. Yeniden yapılanma ayağına senin biletini kesenlerin bileti kesilmez inşallah, aramasınlar sonra seni. 62 maç 27 golle bırakıyor bizi. Birbirinden güzel 27 gol. Bordeaux maçında attığı, canımıza can katmıştı.

Senin Yerin Ayrı.





Son Kale De Düştü.

Villa'nın da Barça'ya gitmesiyle, diğer İspanyol kulüpleri sene başından 3. mücadelesine başlayacak. Önce Deportivo düştü, ardından Valencia, Sevilla ve en son Villareal. David Villa sayesinde Valencia tekrar tutunmuştu ama, 2 sene önce 3. ile 8 puan fark yapan ilk 2, bu sene bu rakamı 25'e çıkardı. David Villa'nın da ilk 2'ye gidişiyle, İspanyol Anadolu klüpleri için şampiyonluk hayali başlamadan bitmiş olacak.
THY reklamı görüş hizasının bir altında 2.sıradan yer almış bütün dünyada bugün.

Futbolun Bittiği An #16

İlle de kötü şeyler bizi futbolu bitirmiyor ya! Bazen bir gole bir saniyeye dünyaları verebiliyoruz. Hemen sonrasında gerçek dünyaya dönmesi de mümkün olmuyor. Eğer burada bir kıstas varsa annemdir benim için. Kendisi abisinin 55 sene önce Beşiktaş'ta forma giymesi sayesinde Beşiktaşlı olmuş ama hâla Sergen ve Seba hariç Beşiktaş ile ilgili bir şey bilmeyecek kadar futbola uzak. Ben maç sonrası eve geldiğimde ya da evde izliyorsam, maçtan sonra ben söylemeden gelip el kol hareketi yapmaya başlıyorsa futbol orada bitmiştir benim için. Annemi bile yaşı müsait olsa, çıldırtabilecek hale getiriyorsa bu futbol sevilir be.
Bu minvalden yola çıkarsak şöyle bir 10luk yaptım kendime.
1- Popescu penaltı - UEFA 2000. Bir daha bu kadar sevinebilir miyim bilemiyorum ama yok böyle bir şey. Korkunç. İçki içerek maç izleyemedim hayatım boyunca ama o maçta ne içtiysem yaramadı. Önceki gece heyecandan uyuyamadığım gibi o gece de uyumamıştım. Bu arada hareket etmeyen trafikte arabaların arasında timsah yürüyüşü yaparken birinin bana seslenmesi ve sokakta kutlamalara yıllanmış bez Türk Bayrağıyla katılan annem.

2- Semih 120+2.dakika ve Rüştü. Çek ve İsviçre maçından sonra geri dönüş fatalitesi. Golü yiyince dışarı cafeden dışarı çıkıp, içime doğmuş gibi dev ekrana bakmaya devam etmem nedir? O saatten sonra gol olursa onu Semih atar. Rüştü için denilecek tek şeyi, Rıdvan söylemişti zaten. 'Atla soluna çıkar Rüştü.'

3- Nihat ve Çek ya da Cech mi desek. Uğursuz ve futbolsevmez bir arkadaşımın iğrenç ilk yarı sonrası sıkılmış, 'olm dur biz bu maçı alırız' dememe rağmen giderek bizi rahatlatmıştı. Cafede kalanlara 2-0'dan sonra nedense ağzımdan 75e kadar 1 tane atarsak biz bu maçı alırız' dedim. Milan maçından kalma Fatih Terim gazıydı bu. Nihat ilkini attı, aynı anda hem atv'de, hem lig tv'de yorumcular ve belki de her yerde bütün Türk Milleti'nin 3.yü atacağımıza inanması da dünyanın başka hiç bir yerinde olmaz. Destek ayağının görüntüsü hâla inanılmaz duruyor.

4- Mustafa Keçeli 2006. Takıma trip atıp Kayserispor maçını izlemezken, oturduğum cafenin bahçesinden kız kesmeye çalışırken, göz bozukluğu sebebiyle hayatta göremeyeceğim bir mesafeden, yolun karşısındaki bir restaurantın içindeki LCD'den o golü nasıl gördüm bilmiyorum hâla. Oturduğumuz masayı nasıl sıkmışsam son düdükle, masa ve ben direk yola atlayarak gece geç saatlere kadar sürecek kutlamaları başlattık.

5- Sabri - Bordeaux. Tekerrürü kıyamet alameti olacak durum. Arnavutluk'ta bahisçide TV'nin sesi kısık maçı izlerken, maç 3-3 olunca bir Arnavut'un küfür etmeye başlaması ve Sabri'nin golüyle aynı Arnavutla kucaklaşmam. Futbol birleştiriyor. Daha sonra öğrendik ki, küfürün sebebi amcanın maç 3-1 iken, canlı bahiste Galatasaray'a gol basmasıymış. Ama son gole sevinci tipik 3.dünya ülkesi sevinci. Fransızları yenen Türk Takımı.

6- Deivid Chelsea. İlk gole kadar İlker Yasin'in Chelsea methiyeleri yeterince sinir etmişti zaten. Golden sonra işte Fener bu diye dönmesi de can sıkıcıydı. Ama Deivid'in golü her şeyi unutturdu. O sırada ben çoktan projeksiyonun boşta asılı perdesinden Saraçoğlu'na ulaşmıştım bile.

7- İlhan Mansız - Senegal. Dünya Kupaları, Euro'lar kadar ilgimi çekmedi hiç, belki de o kupa çok uzaktaydı diye böyle düşünüyorum. Ama Senegal maçı öğleye denk gelmiş, sokaklar boşalmış ve tüm dükkanlar kapanmıştı. Ben de kapatıp izlemeye gittim eve ama o golden sonra aynı boş sokak anlatılamaz bir şekilde insan doldu. Kimse çalışmıyor diye düşündüm bir an. Akşama kadar dükkanın önünden çayımla birlikte bayrağımı sallayıp, ses tellerimi zorladım.

8- Volkan - Sevilla. İlk maçta yenen 2 gol, sakatlanan Roberto Carlos ve Volkan'ın yediği saçma sapan 2 gol. Hırsımı CM'den çıkarmak için bilgisayara dönüp maçı dinlemeye başladım. Deivid'in 2.golünden sonra git gide TV'ye yaklaştım ve Volkan'ın son penaltıyı çıkarmasıyla, pek de sevmediğim bir adam sayesinde sevinmeye başladım. Avrupa'da tur geçmek başka oluyor. Özlemişiz çok.

9- Prekazi - Monaco. Daha futbolla ilk tanıştığımız yıllar. Bir önceki sene PSV'ye elenince ilk futbol sebepli ağlamamı yaşamışım. Daha taze yani. Önce 5-0 Xamax, ardından Tanju'nun 5 katlı apartmanın tepesinde attığı gol. Ve ceza ve Almanya. Almanya sempatimiz o maçtan sonra başladı bizim milletin bence. Yoksa az çektirmediler gurbetçilere. İlk maçtan sonra da sokağa çıkılmıştı ama bana izin çıkmamıştı. 2.maçta artık kimse durduramaz beni ilk yarı finalim. Bütün gece babama araba kullandırmıştım onu hatırlıyorum.

10- Jardel - Real Madrid. Bu hem süper kupa hem de CL çeyrek final ilk maçı için kullanılabilir. CMciler Super Cup'ı pek sevmez. Tek maç. Anlamsız. Para da kazanmıyoruz, taraftar da gelmiyor diye üvey evlattır. Sokağa çıkmadım ama kupa kupadır. 2.si daha anlamlıydı. Baş ağrısı ile gittim izlemeye, 2-0'dan sonra eve dönmeyi düşünürken, bırakamadım bir türlü. Sonra 3-2'de kahve sahibinin üst kattaki bizlere aşağıya düşmeyin seslenişini hatırlıyorum. Baş ağrısı falan kalmadı tabi. Futbolun sağlığa etkisi. Baş ağrısını en iyi orgazm geçiriyor diyorlar ya, o hesap. Tabi aynı sene 3 maçtan 2sinde Real'i yenebilen takım şu an muhtemelen çıkacağı 3 maçta da 5lik simide döner diye düşünüyorum.

Bu maçların hepsinin sonunda, beraber maç izlemekten kesinlikle nefret ettiğim karşı cinsin bir ferdi tarafından, nasıl koyduk lafını, kendi lûgatlarından kısmen daha edepli kelimelerle duymak kesinlikle priceless.
2 sene oluyor son zaferin üzerinden geçeli. Bir daha ne zaman zıplarız havalara o da meçhul. Bu sene birileri bir şeyler yapsın, silkinelim bi. Paslanıyoruz.

Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler.

4 seneye çıkıyor CL hasreti. Geçen sene elemede kaçan CL ile son 2 senenin Cim-Bom'a maliyeti net en az €35m. Basit bir mantıkla Robben+Sneijder+€5m ya da bu sene yapılan tüm transfer harcamaları. Taksitsiz, peşin, cayır cayır vs.

Geçen sene elemede kaçan CL, 2 küme düşen takıma yenilerek kaybedilen 2.lik ve bu sene 90.dakikalarda kaçan 2.lik. Şampiyonluk değil dikkat edersiniz. Sadece 2.olup, CL'ye kalmayı başarabilseydik ve gruplarda hiç puan almadan ligimize dönseydik bu rakam kasamızda olacaktı. Hayır, ille de UEFA Kupası istiyorsa yönetim, UEFA'ya gitmek için CL'de 3. olmak da yeter. O zaman bu rakama en az €4.5m daha eklemek gerekiyor.

Peki nereden çıktı bu rakam?
- CL 2008/09 katılım payı €5.4m, medya payı €4.5m. (Biz gidemeyince Fener €8.25m'un hepsini aldı)
- CL 2009/10 katılım payı €7.1m, medya payı €4.554m. (Beşiktaş tek başına gittiğinden €10.120m'un hepsini aldı)
- CL 2010/11 katılım payı €7.1m, medya payı €4.554m. (Tahminen %15-25 arası zam gelecek yine, her sene olduğu gibi, daha da artacak rakam)
- TSL 2008/09 kaçan 2.lik 3.908.000 TL.
- TSL 2009/10 kaçan 2.lik 2.039.000 TL.
- EL 2008/09 gelen para €475k. Bu sene de buna yakın bir rakam ve 2 sene media pooldan €1m civarı. bir o kadar da seneye alacağız muhtemel, kupayı almazsak.
- TSL gelen para. 2 yıl için 48.000.000 YTL. 3.lük ve 5.lik için iyi rakam.
- Toplayınca, çıkarınca €35m. Yani 2 senede gelebilecek para 125.000.000 TL iken gelen 50.000.000 TL civarı. Buna ek bir de CL'de alınabilecek puanlar var. 6-7 puan alsaydı €4,5m desek kayıp yaklaşık €40m.
- Bir de TSL'de şampiyonluk girse araya artı €2,5-€3m.

Kurtarma şansı?
Elbette, var. Seneye TSL gelirleri aşağı yukarı 2ye katlanacak. Olası şampiyonluk kasaya €30m koyacak seneye. CL'den de bu senenin rakamlarına göre en az €12m-€17m arası bir rakam. Biraz toparlanır ama bir o kadarı kaçtı tabi.

Adnan Polat'ın Fener fazla kazanmasın diye Bursa'yı desteklemeye iten para?
- 1.577.000 TL+€1m. Yani €1,75m. Bu rakama bu kadar küçülmeye değer mi be başkan. CL'ye çıkamayacağını mı düşündü acaba? Çıkamazsa €14m olur ama para için değmez, şampiyonluk sayısından gitse daha mantıklı mı olurdu ne?

Bursaspor ne kazanacak şampiyonluktan?
- TSL'den 21.504.000 TL. CL'den de gelecek €12,5m (Fener CL'ye kalamazsa +€4,5m). Toplamda en az €22,5m en fazla €26m+puanlar+bu sene CL primlerine yapılacak zam. İyi yönetilirse Bursa'yı uzunca bir süre rahat ettirir. Yıldız transferi istemiyor Ertuğrul Sağlam, en azından transfer maliyeti çok olmayacak. Tabi şov yapalım derlerse ayrı.

Mayıs 20, 2010

Biraz Daha Ertuğrul Sağlam

26.hafta sonunda Ertuğrul Sağlam ile ilgili bazı istatikler vermiştik, sene sonu n'olur derken, Ertuğrul Hoca aldı şampiyonluğu yürüdü. İstatistikleri revize edip biraz daha dikkatlice bakınca şampiyonluğun sırrı çıktı bir bakıma ortaya.
Aradan geçen 8 haftada Bursaspor 4 maçı resmen, 2 maçı da hükmen kazanmış. Deplasmanda sadece 2 maç oynayıp 1 beraberlik ve 1 yenilgi almış. Beklenmeyen bir fikstür avantajı çıkmış karşısına.
Ancak asıl dikkat çekici kısmı geldiğinden bu yana Bursa'da çıktığı 30 maçın 22'sini kazanmış. 2 Fener'e olmak üzere sadece 3 kez yenilmiş. Bu sene evinde 1 beraberlik almış. Evinde ciddi üstünlük kurmuş rakiplerine sonuçta. Zaten ev sahibi avantajının öneminden burada sık sık bahsediyorum.
Deplasmanlarda da son 2 maçı yüzünden %50 barajının altına düşmüş. O da yine büyüklerden iyi. Tüm kariyer istatistiği de %50'nin üzerinde. Bir Türk hocaya göre hem de 4'te 3'ü Anadolu kulüplerinde geçen bir hocaya göre çok çok iyi. En yakın rakibi diye birinden bahsetmek mümkün değildir son 25 yılda herhalde. İzlemeye devam edeceğiz.


26.haftadaki istatistikler için; Biraz Ertuğrul Sağlam.

Güiza'sız Dünya Kupası.

Güiza İspanya'nın Dünya Kupası kadrosuna alınmadı.. Türkiye'de kime sorsalar herkesten aynı cevabı alırlardı ama yine böyle bir dönemde Türkiye maçı kadrosundaydı ve oyuna sonradan girip bir de asist yapmıştı.
Bu durumda satılması beklenen Güiza yine seneye Fenerbahçe'de olacak muhtemel. İyice piyasasını kaybettikten sonra bir de Dünya Kupası'nda oynayaması zaten düşük olan fiyatını daha da düşürür. Her fırsatta satmayacağım diyen Fenerbahçe de Güiza'ya 1 sene daha mahkum eder taraftarı.
Daum da gidecek gibi görünmüyor bu arada. Bir basın toplantıyla Bursa'nın şampiyonluğu, Daum-Güiza ikilisi unutuluverdi. Böylece Fenerbahçe yönetimi akıllı bir hamleyle federasyon'a dokunmadan, Rüştü üzerinden hedefi şaşırtmış oldu. Bursa'nın şampiyonluğunun devrim kısmı yalan oldu, sadece kağıt üzerinde kaldı. Hayırlı işler Türkiye.

2 Resim Arasındaki Fark?


Biri anti futbol profesörü, diğeri otobüs şöförü ya da çingene. 2 yalnız adam. Biri son 7 senede 1 UEFA, 1 CL, 2 Premier League, 2 Serie A. Porto'yu 17 sene sonra Şampiyonlar Ligi şampiyonu, Chelsea'yi 50 sene sonra Premier League şampiyonu yaptı, Inter'i de 45 sene sonra Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapma arifesinde. Diğeri Shakhtar'a tarihinin ilk UEFA'sını kazandırdı, Galatasaray ve Beşiktaş'a da Avrupa'daki son çeyrek finallerini.
Bana göre aralarındaki en büyük fark bıraktıkları miraslar. Lucescu gitti gideli Gs ve Bjk toparlanamadılar tam olarak. Ayrı ayrı bakınca ortalama sayılacak futbolcuları beraber oynatarak başarılar kazandığı içindir belki ama son örneği Elano sayılabilir. Shakhtar'daki oyununu oynayamadı bir daha. Chrygrynskiy'de Barça'da formayı kapamadı bir türlü. Brandao kısmen iyi çıktı onlara göre.
Mourinho'nun mirası hala iş yapıyor Chelsea'de. Bir de Ancelotti üstüne koyunca 57 resmi maçta 141 gol attı Chelsea bu sene, Barcelona'nın 58 maçta 134 golünü geçerek. Ama Mourinho Chelsea'de Porto'ya acımadığı gibi, Inter'de de Chelsea'ye acımadı, belki de dediği gibi gerçekten onlar hala O'nun takımlarıydı.
Ortak yanlarına gelince de evlerindeki üstünlükleri. Lucescu, Mourinho kadar başarılı olmasa da Türkiye'ye göre büyük başarıydı yakaladığı. Galatasaray 17 maçın tümünü bir tek onunla kazanmıştı. Tek yenilgisi Barcelona'ya karşıydı 2.senesinde. Hem de ilk sene evinde mağlubiyetler yaşadığı kadrosundan Hagi, Popescu, Emre, Okan, Jardel gitmesine rağmen. Beşiktaş'ta da ilk senesinde evinde maç kaybetmedi ligde. Şimdiki durumlara bakınca evinde kazanırsan şampiyon olursun Türkiye Ligi'nde şu kadrolarla Shahktar'da yaşadığı şampiyonlukları Türkiye'de de yaşamaya devam edebilirdi.
Mourinho'da durum biraz farklı O evinde son 7 senede 3 takımla liglerde mağlubiyeti yok. Tek mağlubiyeti Barcelona'ya 2005-06 CL'de.
Mourinho'yu birçok futbolsever hareketleri, sözleri ve az gol atan taktiği yüzünden sevmezken, özellikle son Barça maçında sevmeyenlere yenilerini eklerken yine finalde. Lucescu, Türkiye'de benimde içinde bulunduğum tayfa tarafından korkak futbol oynatıyor (diğerleri oynatmıyor da n'oluyorsa) diye, diğerleri tarafından atlar köpekler atasözü sebebiyle pek sevilmiyor. Ama O da şampiyonluklara devam ediyor. Aldığı oyuncuları parlatıp Avrupa'ya pazarlıyor, biz 4 sene de Topal'ı €5m'ya sattık diye sevinirken, O orada €15m'dan aşağıya adam vermiyor. Tabi bu sevip sevmeme kendi yorumum, belki tahminimden fazla seveni vardır Türkiye'de Lucescu'nun. Mourinho Adanalı zaten.

Nereye Baksam Gullit









UEFA European Champ. (1): Hollanda (1988)
UEFA Champions League (2): Milan (1988/89;1989/90)
Serie A (3): Milan (1987/88;1991/92;1992/93)
Eredivisie (3): Feyenoord (1983/84); PSV (1985/86;1986/87)
FA Cup (1): Chelsea (1996/97)
Coppa Italia (1): Sampdoria (1993/94)
KNVB Cup (1): Feyenoord (1983/84)
Intercontinental Cup (2): Milan (1989;1990)
UEFA Super Cup (2): Milan (1989;1990)
Supercoppa Italia (3): Milan (1988;1992;1994)

Yıldıray Halâ Blackburn'de.


Devre arası kiralanan Yıldıray'ın Blackburn formasıyla ilk ve tek maçı. Molineux'da Wolves karşısında. Allardyce ne karar verecek Yıldıray için göreceğiz. Türkiye'te gelme vakti gelmiş Yıldıray'ın artık herhalde.

Mayıs 19, 2010

5 Kupadan 0 Kupaya Sevinir Hale Gelmek.


En sonunda biri, başkasının başarısızlığının, senin başarın olamayacağını çıkıp söyledi. Hıncal Uluç. Evimde maçı izleyen Galatasaraylılar, Fener'in şampiyonluğu kaçırmasına sevinirken, Galatasaraylılığımdan utandım dedi, son Kırmızı Çizgi'de. Ama o afaroz edilmişti doğru. O Adnan Polat'ı suçlarken, ben Canaydın'ı katıyorum işin içine.
Vizyon dedik, efendilik dedik, 9 senede ne hallere geldik. Hatta 2 senedir kızlar hariç bir başarının olmaması üzülmek yerine, Fener'in şampiyonluğu kaçırmasına sevindik.
Ben burada ve sokakta Fener'in şampiyonluğu kaçırmasına sevinmeyince Fenerli ilan edildim. Galatasaraylı arkadaşlarım garip garip baktı bana. Ama beni ilgilendirmediğini anlatamadım. Zaten 2 senedir rezil olduğumuzu, rahmetli Canaydın geldiğinden beri doğru dürüst başarı yakalayamadığımızı, elimizdeki 3 stadlık sermayeyi, 1 stad uğruna verdiğimizi, kupa kazanan bir takımdan kupa alamayan bir takıma dönüştüğümüzü söylesem bile, herkesin derdi Fenerbahçe olmuş, düzelir dediler.
Geçen senede düzelir demiştik, Rijkaard'ın gelmesi heyecanlandırmıştı ama sonuç ortada. Yine son haftalarda herkes başka takımı tutar olmuş, cim-bom kimin umrunda. Anti-fener şampiyon olmuş.
Ne zaman aklımıza aslında Galatasaray'ın, Türkiye'nin en önemli spor kulübü olduğu geri gelecek acaba merak ediyorum. Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu diye T-shirt çıkarmak kolay ama biz daha iyisini yapabilecek güçte miyiz?
Bir kurumsallık lafı gidiyor. İyi gitsin. 300.000 forma satılıyor, satılsın ama ben bir maç bile zevkle seyredemikten sonra, ya da bir daha Avrupa'da kupa göremeyeceksem, varsın Galatasaray'da para sorunu olsun.
Ben parası için değil, renkleri için tutuyorum bu takımı. Yarı-finale çıkıp sokağa döktüğü için, Avrupa'da kupa alıp, üzüntüden değil, sevinçten ağlatabildiği için Galatasaraylıyım. Ben çıkmadım yarı finale, finale. Onlar çıkıp hedefleri yükselttiler. Turu geçince sokağa çıkmayı onlar yüzünden bıraktık, çünkü biz artık Avrupa'da kupayı gördük. Bundan sonra geriye dönüş yok. CL'ye en çok katılan takımken, UEFA'ya en çok katılan takıma döndük. Bu yüzden benim başkanım çıkıp 1 sene Beşiktaş'ı bir sene de Bursa'yı destekleyemez. Bursa şampiyon oldu, rakibimiz para kazanmadı diyemez.
Rijkaard'a tav olduk ama iş sadece ona mı bağlı? Bir Arda sorunu bile çözülemedi. Gidecekse gitsin, kalacaksa kalsın. 10.haftadan beri ne o karar verebildi, ne yönetim rest çekebildi. Stadın üstünün kapanıp kapanmayacağı bile zamanını çaldı bu takımın. Telefon hattı satılamadı, rakip daha çok sattı dendi.
Yeniden yapılanıyoruz bu arada kupa alamayabiliriz denilse anlayabilirim ama ben almadım onlar almasın nedir. Galatasaray bu ülkede bayan voleybol hariç diğer branşlarda rakiplerinin (FB,BJK) önündedir hala erkek basket dahil. Ama son kupayı alalı kaç sene oldu kim bilir? Bırakın onları lokomotif branş kupa almayalı 2 sene oldu. Harcanan milyonlarca euro, gelenler, gelipte gönderilenler ve gelipte gönderilecekler. 2-3 sene sonra bu yapılan transferlerin zararları bize yansımayacak mı? Sonra yine aynı senaryo. Galatasaray maddi sıkıntı çekiyor.
Skibbe geldiğinden beri sadece başarı gelirleri zararı 80 milyon euro civarı. Bir de transfer masraflarını eklerseniz, bu takımın parası yok falan diyemezsiniz. Hem bu kadar saçıyor paraları, hem de başarı gelmiyor diyebilirsiniz ancak.

Video linki aşağıda. Facebook'ta Fenerliler koymuş. Tamam onlar hala büyük takımları yenmek döneminde yaşayabilirler. Ama biz o işi bırakalı 10 sene 2 gün oldu. Çeyrek finale değil yarı finale çıktık diye sokağa çıkalı ise 21 sene. 100 senede sadece 2 çeyrek final oynamış takımların hayallerinin bittiği yerde başlıyor bizim gerçeklerimiz hala. Aradan 10 sene geçmesine rağmen. Ama biz ne olduğumuzun farkında olamazsak ya da biz farkındayız ama bizi yönetenler farkında olamazsa, bizimde hayallerimizin sadece derbi maçı kazanmak olmasına az kalmış demektir.

Inca (Sol de America)

Pazar günü Paraguay Ligi'nde Olimpia - Sol de America maçında konuk takımın "come back" yapmasını sağlayan harika gol, Brezilyalı Inca'dan...

Yılmaz Vural Lipton Reklamı'nda.

Renklerden sonra bu kez hararetinden rol kapmış Yılmaz Hoca. Kendine gülebilmek erdemdir. Tabi hem gülüp hem para kazanmak da güzeldir. Değme oyunculara da taş çıkartıyor. Sempatik adam bu Yılmaz Hoca.Reklamda Ergün Teber de Güizacılık oynamış.

Bu Yama Dikiş Tutmaz.

Aziz Yıldırım'ın basın toplantısına Ali Şen bu sözlerle tepkisini göstermiş. DHA röportaj yapmış eski başkanla. İstifa etmesinin gerekli olduğunu düşünüyor Ali Şen de. Ama haberin başında yer alan '33 metrelik Maga isimli yata' hiç ihtiyaç yokmuş.
En çok ilgimi çeken kısım şudur;
'Ayrıca Fenerbahçe taraftarının bugüne kadar gösterdiği sabrı dünyanın hiçbir taraftarı göstermemiştir. Aziz Yıldırım’a verilen kredi ve destek hiçbir başkana verilmedi, bana bile verilmedi.' Tekrar tribünlerde aynı tezahüratı duymayız herhalde.
Devamı hürriyet'te.
Related Posts with Thumbnails