Ekim 21, 2010

Sırada Sen Varsın.


Yönetimin geldikten sonra aldığımız Lincoln, Linderoth gazları üstüne gelen ilk şampiyonluk hepimizi mest etmişti. Hep bir ağızdan dedik ki, Galatasaray tekrar eski günlere dönüyor galiba. O zaman eski şaşalı günlerden sadece 6 sene geçmişti.

Derken işine karışıldığı için işi bırakan Feldkamp, Galatasaray'a bir kıyak daha yapmış, Skibbe'yi bırakmıştı yerine. Takımın çimentosu denebilecek son adamlardan biri Hakan Şükür'ün yanısıra yeni bir kaleci ve Baros da verilmemişti Skibbe'ye. Aykut'un Steaua maçında yaptığı şov sene başından Skibbe'ye mal edildi. Fazla kalmasın adı komik diye geyikler bile döndü TV'de. Medya disiplin yok diye bağırırken yine son Ankaragücü maçında olduğu gibi yerli futbolcuların çoğunun sakat olduğu, oynayanlardan ise sadece yabancıların ruhunu sahaya yansıttığı dedikodusunun döndüğü bir maçta, son dakika kaçan penaltı üstüne uzatmalarda gelen 2 golle Skibbe'yi de uğurladık.

Halbuki Skibbe takımına güveninden ve Bordeaux maçları arasında kalması sebebiyle, küme düşmeye çalışan Kocaeli karşısına Arda ve Baros'u yedek bırakarak başlamıştı. Lincoln ise olacakların farkındaymış gibi varını yoğunu veriyordu o maçta. Ama o top kaleye girmediği gibi bizim kalemizi yıktı. Bir gece operasyonuyla Skibbe yerini Bülent'e bıraktı. Ceket Bülent'e verilirken, amaç Bülent'le birşeyler başarmak değil, O'nu ve kalan son ruhumuz Hasan Şaş-Ümit Karan'ı ve taraftarın çok sevdiği Lincoln'ü de silmekti sanki.

4 teknik direktör, 1 şampiyonluk ve yarıda kalan Metrobüs seyahati geride bırakılırken Rijkaard çıkarıldı sahneye. Müthiş başlangıç ardından daha da müthiş düşüş. Tercüman sorunu, Total Futbol sorunu, Arda'nın sevgilisi, Jo'nun alemi, Rijkaard'ın Gio'su derken bir de arada basketboldan gelen Cemal Nalga krizi ile tarihinin en kötü senelerinden birini geçirdi Galatasaray Camiası. Sami Yen'de ise tribünler, liderlerini kaybetmelerini müteakkiben çok başlılaşmış, takım kaptanını bile yuhalar hale gelmişti. Aradaki seçim ise diğer sorunlar hiç yaşanmamış gibi unutulduğundan yönetime zaman verilmeli denilerek pas geçilmişti.

Yeni sezon yeni umutlar derken, bize ilk cümlede ismi geçenlerin yanına Elano, Keita, Neill gibi isimleri hediye eden adam da çekiliyordu sahneden. O'nun gidişi de tıpkı Steaua maçı gibi bir sona doğru götürüyordu bizi. Bir de son 3 senede kaybedilen ruh sadece sahada değil hiçbir yerde bulunamıyordu. Sakatların ve hocayı istemeyenlerin dedikodularının gölgesinde bir Kocaeli faciası daha yaşanıyordu ve yine bir gece operasyonunun sabahında Rijkaard'ın gönderildiğini öğreniyorduk.

Hemen dedikodu kazanı kaynadı ve Hikmet Karaman'a kadar isim geçti listede. İmparator tam yetki istediğinde verilmeyince yine sadece işine istediğimiz zaman karışabileceğimiz bir teknik direktör aradığımız ortaya çıkıyordu. Oraya da tek aday otomatikman bizi bilen, bizden biri gibi olan Hagi idi. O da hayatının en başarılı, bizim ise ortalama bir başarı sayacağımız teknik direktörlük tecrübesi yaşadığı yere gelmekten çekinmiyordu.

Sonrası mı? Sonrası belli. Saidou ve Ümit Karan'la geçinemeyip gönderen Hagi, belki Servet'e, Elano'ya değil de Kewell'a takacak belki ya da Baros'a. Artık yanılmak istiyorum ve sağda solda yazan konuşan gözüpek gazetecilerimizin de yanılmasını. Kaybolan arkadaşlığı getirsin diye mi getirildi Hagi yoksa O'nu da harcamak için mi getirdik? Tribünde Rijkaard İstifa diyenler, Arda'yı yuhalayanlar içimizden birileri mi yoksa 3-4 maç sonra Hagi'ye de küfür mü edecekler?

Taraftarın en sevdiği kaleleri birer birer yıkıyorlar. Herkesin hem nefret edip hem aşık olduğu Hakan Şükür, tribünleri yerinden oynatan Lincoln, Büyük Kaptan Bülent, yeni kaptan Arda, Forever Frank Rijkaard, Haldun Üstünel, Hasan Şaş, Ümit Karan, vb. Sıradakiler ise belli gibi. Hagi, Tugay, Arda, hatta belki de Baros.

Taraftarın bok dediğine ak diyorlar. Misal, %100 Futbol ve Hürriyet ziyaretleri.

Hiç koşmayan Jardel'le başlayan Medya-Galatasaray maçını, otobüs şöförü Lucescu, Egomanyak İmparator, Fettullahçı Hakan Şükür, takımı karıştıran Ümit Karan, Skibbe'ye hiç yardım etmeyen Ümit Davala, Sivas'a gitmeyen Lincoln, disiplinsiz Skibbe, adam harcama makinası Rijkaard ile son sürat kaybetmeye devam ediyor Galatasaray. Sırada seks manyağı Arda, telefonu cebinde unutup taraftara hırsız dediği unutulmamış Hagi olabilir. Tugay için de bir bahane bulurlar nasıl olsa.

Maçtaki tek golü, medya bangır bangır Hoca'nın, Kaptan'ın üzerine gelirken, 'Arkalarındayız' açıklaması yapmayan fakat o açıklamayı müthiş yönetici Sezgin için yaparak atıyordu koca Galatasaray.

Türkiye'de yaşanmış bir olayın birebir tekrarını yaşıyoruz aslında. Aynı şeyleri biz değil ama ezeli rakibimiz yaşadı bir kaç sene önce. Adına endüstriyel futbol diyorlar ama bizden çok şey götürüyorlar. Galatasaray Camiası buna izin vermez desem de veriyor işte, göz göre göre içimizi söküyorlar. Sebeplerini endüstriyel futbolun içinde bulmak istiyorum ama futbol asla sadece futbol değil. Bu zihniyetle, birkaç sene sonra tek amacımız, Fenerbahçe gibi sadece derbileri kazanıp şampiyon gibi sevinmek olacak. Şampiyon olursak ise delireceğiz, olamazsak diğerleri kendileri şampiyon olmuş gibi sevinecek. Sıkışınca basketbol'da, voleybol'da düzeldik denilecek, Seyrantepe öne sürülecek, çok sıkışınca da Avrupa'dan pahalı bir transfer yapılacak.

Bu yazıyı yazarken yukarıdaki paragrafın ne kadar doğru olduğunun ispatı, Bayanlar Basketbol derbisinde tezahür ediyordu. Tribünlerin yine saçmaladığı maçta suçlu Fenerliler mi bizimkiler mi bilmiyorum ama yenilgiyi hiç bu kadar hazmedemez hale gelmemiştik millet olarak. 10-12 sene önce böyle olaylar 2-3 senede bir olurdu. Şimdi her branşta, her derbide oluyor. Sanki birileri bunu istiyor.

Ekim 20, 2010

RIJKAARD'IMIZI UĞURLUYORUZ.


Bu camianın 2-3 haftada fikir değiştirenlerden de ibaret olmadığını göstermek için Footballove'ı her türlü destekliyorum.

*Herşey maksimroger adlı okuyucumuzun yorumuyla başladı öncelikle ona teşekkür ederiz.

Bu camianın onu istifaya davet edenlerden, altını oymaya çalışanlardan ibaret olmadığını göstermek, teşekkür etmek ve sadece “alkışlamak” için onu ve ekibini havaalanından uğurlamak istiyoruz.

Yapmamız gereken tek şey İstanbul’dan hangi gün hangi saatte ayrılacağını öğrenmek. Oluşuma bloglarından destek verecek, buraya yorum yapacak, gelecek, gelmeyi aklından geçirecek herkese şimdiden teşekkürler!

Hep gelenleri anlamsız şekilde omuzlara aldık. Şimdi haketmeden gönderilenleri alkışlamak yakışır bize.

Bilgiler netleşince bu yazıya eklemede bulunacağız.

Yeni Stad Eski Zihniyet


Kararı taraftarlar, futbolcular verecekse başkana ne hacet?
Yine de hoşgeldin İmparator. Guardiola'dan sonra 'Rijkaard mirası'nı yemen temennilerimizle.

Ekim 18, 2010

Apaçi Her Yerde Apaçi #6

Barcelona'yı CL Şampiyonu Yapan Babalar


Alman Milli Takım Teknik Direktörü LÖW,
Real Madrid'i 2 kez CL Şampiyonu ve İspanya'yı Dünya Şampiyonu yapan Yeniköy Kasabı DEL BOSQUE,
İspanya'yı Avrupa Şampiyonu yapan ARAGONES,
Parma efsanesi NEVIO SCALA,
Hamburg'u küme düşme hattından alıp 3.lüğe taşıyan THOMAS DOLL,
Sırada her şampiyonada farklı farklı takımlara yarı final oynatan HIDDINK ve Barcelona ile CL Şampiyonu FRANK RIJKAARD.

Hepsi de futbolu Hıncal Uluç ya da Rıdvan Dilmen kadar bilmedikleri için ve aslında yaşadıkları başarıları Türkiye'de yaşayacak çok adam olduğundan bu ülkeyi terk ettiler. Evet bu adamlar profesyonel, yani iş ahlakı sahibi, belli saatte gelirler, belli saatte giderler ve futbolcularından da bunu beklerler. Ama futbolcular yapmıyorsa da çizerler. Bizde de tam tersi olması beklenir duygusal milletiz en nihayetinde. Yönetimin yabancı hoca ile çalışmayı bilmemesinden bahsetmeyiz.

Bu kadar adamın haricinde başarıya nail olmuş tek kişi Almanya'yı Dünya Şampiyonu yapan JUPP DERWALL'dir. O da bu ülkeyi hiç tanımadan gelmiştir. İlk 2 sene pek bir şey yapamamış ama 3.sene beklenen şampiyonluğu getirmiştir ve bir yabancı hocadan bekleneni vermiştir takıma, bir ekol yaratmıştır. Ancak bir ülkeyi hiç tanımadan, sadece 3 sene sonra bu başarıyı yakalaması sadece O'nun başarısı değildir. Her antrenmanda sahanın yanına sandalyesini çeken, hem Bakanlık hem de Galatasaray Başkanlığı yapan ve dolayısıyla her gün 2 kez İstanbul'dan Ankara'ya uçan bir adamın vizyonu ve yardımı da vardır işin içinde. ALİ TANRIYAR.

Her gün TV'lerde yabancı hoca'nın yanına bir yerli yardımcı verme felsefesini bundan 25 sene önce çözmüştür TANRIYAR. Direk elini taşın altına koymuş ve ordan hiç çıkarmamıştır. Yeri geldiğinde Semih'i neden oynatmıyorsun diye kendi sorgulamıştır hocayı.

Asıl sorun birinin işine karışma ile karışmama arasında yine tam beceremediğimiz bir noktadadır. Ayarı tam tutturamayanların, kontrolü elinde bulundurmayı seven ama onu bile beceremeyen adamların zaferidir aslında bu. 1,5 sene sonra tribünün en sevdiği adamı yerin dibine sokmayı becerebilmektir. Ama yine de 'yenilince bu tepkiler normal' cevabı verirler bu tip adamlar.

Şimdi Terim mi gelecek? Zaten uzun süredir takım içinde 'İmparator geliyor' seslerinden bahsediliyordu. Soyunma odasından bu gelen sesleri 2.Aykut-Daum durumu olarak görmem inşallah kendi vesvesemdir.
Buyursun gelsin İmparatorumuzdur O, O gelince takıma bırakırım diyen adamlar gibi kıvırmanın anlamı yok. Bu ülkede Denizli-Terim gerçeği bakidir. O'nun egosuna tav olan insanlar grubu, Adana'yı bırakın İstanbul'dan çıkıp aynı başarısı yakalasınlar da görelim egolarını. Herkes Şenol Hoca gibi Rijkaard gibi sıfır ego olamıyor. İnsan yapısı böyle bir şey.

Terim'den nefret eden Galatasaraylılar grubu da bunun fazla etkisinde kalmışa benziyorlar. Terim'in de yaşadığı UEFA'yı kazanan yönetimden futbolcusuna herkesi içine alan 'Bu ülkede hiçbir başarı cezası kalmaz' mentalitesinden başka bir şey değil bana göre.

Ancak İmparator aynı hataya düşer ve tam yetki alamazsa bu gelişinin de 2.gelişinden farkı olmayacak bence. Biz de yıllar sonra Löw,Del Bosque isimlerinin yanına Rijkaard'ı ve aslında asıl koymamız gereken adamlardan biri Terim'i koyup yeni hocamız ve yeni transferlerimizden medet umacağız.

Günün Sorusu: Resimdeki Rijkaard'ı bulunuz?
Related Posts with Thumbnails