Ekim 10, 2009
Burası İstanbul
Fatih Tekke postuna Ceza Sahasından gelen yoruma cevap yazacaktım, uzun oldu post yazayım dedim. İstanbul'a uğramayan her büyük futbolcu mağdur olur yazmış. Doğrudur, lakin İstanbul'a uğramazsan vizyonun da dar olur. Şampiyonlar Ligi'ne bile almazlar. Farklarını yazalım, İstanbul'la, şu uzağın.
- İstanbul takımlarına gelenler sürpriz seneler hariç Avrupa'da ortalama en az 6 maç yaparlar her sene. Bu maçlar üst düzeyde olmasa bile, her sene Avrupa'da olmak takımları Artmedia, Anorthosis ya da Cluj gibi takımlardan farklı kılar.
- İstanbul takımlarına gelenler kendilerini gerçek bir savaşın ortasında bulabilirler. Eski takımında her maç banko oynayan, bütün yükü sırtlayanlar İstanbul'da süt dökmüş kedi gibi olabilirler. En son örnek Topuz'dur, Daum'la kavga etti dedikoduları gerçek midir bilemem ama şimdi yanından ayrılmamaya çalışmaktadır, zira burası İstanbul'dur. Her kafana estiğinde kaleye şut çekemezsin, takımı kurtarmaya çalışamazsın, çünkü onu yapabilecek senden çok daha fazlaları vardır.
- İstanbul'da yedek kalmak da vardır. Eski takımında kötü de oynasan bile orada yıldız sensindir ve sana bel bağlanır. Burada sana ihtiyaç yoktur birinci etapta. Çünkü sen oynamazsan yerine 2 ya da 3 kişi daha vardır, senin kötü maçından iyi oynayabilecek. Roberto Carlos bile kulübe ile tanışabilir.
- Burası Türkiye'nin büyük futbol arenasıdır. Geldiğin gün hava limanında seni bekler sarışınlar, esmerler , aldığın rakama istinaden. Eşin varsa da durum değişmez. Maçlardan önceki gece bile barlarda sabahlayabilirsin. Ona da dikkat etmezsen Necati olursun, Serhat olursun, gidecek takımı 31 Ağustos günü saat 17:00'de anca bulursun.
Bu yazılanların sonucu şudur ki; her sektörün olduğu gibi futbolun da merkezi İstanbul'dur bu ülkede. Ve en iyiler mutlaka bu şehre gelirler. En iyilerden olup da gelemiyorlarsa bu sorun kendilerinindir. Gelemeyip yıldız kalanlar eskiden varlardı. Hami vardı, Ünal vardı, B.Orhan vardı. Ama onlar gelmezdi, zaten gelmediler. O zamandı 4 büyük. Zevkle izlerdik, Lyon, Aston Villa maçlarını. Şimdi izleyemez olduk. Uzakların büyük yıldızları suskundu Anothosis ve Kiev maçlarında.
Öyle ya da böyle küçük takımın büyük yıldızlarının işi zor Milli takım konusunda. Doğru, ama şu Avrupa tecrübesi var anlaşılmak istenmeyen. O tecrübeydi bizi Şampiyonlar Ligi'nde ilk golle Cihat'la tanıştıran. O tecrübeydi, Türkiye'nin kralları Saffet Sancaklı ve Hakan Şükür'ü Türkiye'ye golsüz döndüren Euro96'dan. Ve o tecrübeydi Euro2008'de 3. olan. Yedeksiz kadroyla maça çıkıp düdük çalmadan maç bitmez diyen Almanlar'a elenen. Ki o turbuva Mehmet Topuz, Mehmet Yıldız vardı Terim onları almadı, hata yaptı ile başlamıştı. Şimdi lütfen bana küçük takımlarının büyük oyuncularından bahsetmeyin.
Trabzonspor'un 4.büyüklüğünü elinden almış değilim, Ama ben eski Trabzonspor'u özledim, Trabzonsporlu'lardan kurulu, Avni Aker'i cehennem çeviren, puan alındı mı bayrama çeviren o takımı. 4.büyük o takımdı işte. Gökdeniz'i ve Fatih'iyle Şampiyonlar Ligi'ni kaçıran, senede ortalama 2 Avrupa maçı yapan takım değil. Gol kaçırma rekoru kıranlar şimdi frikikleriyle kaleciyi korkutan Hami'nin, süratiyle uçan Orhan Çıkrıkçı'nın yerine alamaz benim gönlümde.
Bakış açısını biraz genişletelim ve İstanbul'un da aslında Avrupa'ya uzak olduğunu görelim. Yukarıdaki sebeplerdir İstanbul'dan yurtdışına pasaport vermeyen.
Etiketler:
Anadolu,
BJK,
FB,
Galatasaray
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Bir kere buna kesinlikle katılmıyorum. İstanbul’a uğramayanlar, gittikleri takımlarda rahatlıkla ŞL’de oynadılar, en üst düzey karşılaşmalara da çıktılar. Buyrun Gökdeniz, Buyrun, Fatih… En yakından veriyorum örnekleri. Fatih Süper Kupayı da kaldırdı. UEFA kupası finalinin de en değerli oyuncusu oldu. Biz, onun bunu yapabileceğini Trabzonspor’da oynadğıı zamanlardan da kestirebiliyorduk. Lakin her şeyin İstanbul eksenli olduğunu zanneden bazı aklı evveller bunu göremedikleri gibi, bu körlüklerini kendilerince haklı sebeplere dayandırıyorlardı. Kimin yanıldığını zaman gösterdi.
Eğer bir futbolcu kaliteliyse, ve İstanbul’a gelmemişse, onu Avrupa tecrübesiyle harmanlamak teknik ekiplerin görevidir. Hazırlık maçları bu işler için vardır. Avrupa maç tecrübesi eksik dediğin yetenekli futbolcuları alırsın, onları bu arenaya hazırlarsın. Senin işin budur. Bu adam sırf senede 6 avrupa kupası maçına çıkmıyor diye dışlanabilir oluyorsa bu durum rezaletten başka bir şey değildir. Bu akşam yenildiğimiz, kendi evimizde de berabere kaldığımız Belçika kadrosuna bir göz atalım istersen: Lamah’tan başlayalım, 21 yaşındaki bu adam Fransa liginin ortadan daha alt seviyedeki Le Mans takımında futbol oynuyor, daha önce de Roda’da idi. Yani öyle her sene ortalama 6 maç oynayan bir adam değil. Yine Kevin Mirallas… Avrupa Kupalarında kaç maç oynamış, merak ettin mi? Eğer senin bir kıstas olduğunu iddia ettiğin bu durum o denli önemli olsaydı, her sene ortalama 6 maç oynayan bu cengaverler bu adamları yenerlerdi sanırım. Ne bileyim, zorlarlardı. Çok saçma buldum bu sebebi.Her sene Avrupaya gidip ondan 8, bundan 6 yemenin neresi tecrübe, orayı da senin takdirine bırakıyorum.
Topuz örneğini Gençlerbirliği kökenli diğer futbolcularla çoğaltayım. Soyunma odalarının kokusunu almış biri olarak şunu söyleyeyim; bu tip futbolcular eski takımları tarafından tam da bu sebeple şişirilen futbolculardır. Her topu kullanırlar ki, İstanbul takımları elalemin 40 yaşında adamlarına saçtıkları paraları biraz da onlara saçsınlar bu oyuncuları alıp. Her aldığın topu kaleye de vurursun, kimse karışamaz. Lobine bağlı bu. Buyrun, Alex. Buyrun, Kâzım… Buyrun, Nihat, Baros… Mehmet Topal… Örnekleri o kadar çoğaltabiliriz ki.
İstanbulda yedek kalmak kimine vardır, kimine yoktur. Bu takımların yerli yıldızları Allah tarafından gökten zembille indirilmemiştir. Ve bu takımların da vazgeçemedikleri isimler vardır. Asla kulübede oturmayan, kesilemeyen… Yerlileri bir tarafa bırakırsak, yabancıları da vardır. Alex’i sakatlığı haricinde kulübeye çekemezsiniz. Onun için Semih’i harcamayı göze alabilirsiniz ama Alex’i harcamayı göze alamazsınız. Alex’e kulübe yoktur, Alex’e el kol hareketi yapmak yoktur. Semih Türk çocuğudur, senin düşünce yapında insanlar, “giderse yenisini getiririz ne de olsa” der, geçer. Alex öyle değildir. Farklıdır. Sabri farklıdır, arkan sağlamsa sağlamsındır velhasıl. Hakan örneğinden tutun, ve ufka doğru yelken açın. Arada bir fark yok yani...
Kiev maçı örneğini vermekle hata etmişsin. Zira o seride takımı yakan futbolcular bellidir. Bu yıldızlar gerçekten muhteşem futbol sergilemişlerdir. Anorthosis maçlarında da Fatih sakat sakat her iki maçta da mükemmel birer gol atmıştı. Kaldı ki o kadar da önemli değildir onların sergilediği futbol. ŞL’ye gidp 0 puan çekerek dönen, 8 gol yiyen takımlar gördü bu ülke. Merkezinin İstanbul olduğu bir ülkenin futbol kalitesi ortadadır. Rezalet futbol, hakem hataları, mafya bağlantıları, en adi pazarlıklar, Stadlarda ölen gencecik insanlar. İstanbulda bunların hepsini bulabilirsin. Bir sistemi olmayan, 30 yaşını devirmiş emeklilik yaşı gelmiş yabancı futbolculara dünyanın parasını sayıp Allah muamelesi yaparken, kendi futbolcusuna köpek gibi davranan, altyapıları neredeyse hiç işlemeyen, kara para aklamak için bir numaralı durak olan bu kulüplerin başını çektiği Türk Futbolunun hali ortadadır. Futbolun merkezi İstanbul ise, gün gibi ortamızda duran bu futbol rezaletinin bir numaralı sorumlusu da onlardır. Kendi hegomonyalarını her alana yayarak birer yaratık gibi türk futbolunun kanını emen bu kulüplerden ve onların çağdışı yönetim anlayışlarından arındırılmalıdır türk futbolu.
Dikkat ederseniz ben hiç yabancı futbolcu örneği vermedim. Onlara verilen ödünlerin Türk futbolcularına verilmediği aşikar. Semih'in bir türlü göremediği saygıdan da, Alex'in, Hakan Şükür'ün kesilememesinin de farkındayım elbet. Ama bu adamlar oynamadığında takımların halleri ortada.
Diğer yandan Avrupa tecrübesinden kastım, maç sayısı değil. Bizdeki ve onlardaki futbol mentalitesi farkı. Orada antremandan sonra kalıp kendi çalışan oyuncular da var, Avrupa'nın diğer maçlarını izleyip kendilerini geliştirmeye çalışanlar da. Ve de hoca faktörü. Bizde Terim ve Denizli dışında uluslarası düzeyde bir hocadan eğitim almış biri yok. O yüzden her başarının arkasından bu adamlar çıkıyor. Euro96,UEFA2000, Euro2000, WC2002, Euro2008 ve hatta Akdeniz Oyunları 93. O yüzden Rıza'nın öğrencisi Recreativo'ya gidip gol atamadan dönüyor nerdeyse. Avrupa tecrübesi dediğim, Avrupa mentalitesi tecrübesi.
Fatih'in UEFA'daki MVP'sini zaten takdir ettiğimi söylemiştim. Şahsıyla sorunum sadece milli maçlar öncesi tv'ye çıkması ya da tv'lerin onu kullanması. Ama sadece oyunla da olunmuyor büyük oyuncu. Necati'de iyi oynardı bir ara, Serhat'ta İstanbul'un boğasıydı. Torpil şart olabilir tabi ama sen iyiysen zaten torpile ihtiyacın kalmaz, gelirsin oraya, oynarsın aslanlar gibi. Bunlar benim düşüncelerim.
Bu arada sana da çok teşekkür ederim, aslında şu konuda küfürlerle de tartışabilirdik ama gerçekten fikir teatisi şeklinde geçiyor tartışmamız. Karşılıklı başlasak günler sürer şu tartışma sonunda da bir sonuca varamayız ama futbolcu eşleri yerine bu konuları tartışmak çok daha yararlı en azından, sonucu değiştiremesek bile.
Yorum Gönder